Okuma, okulda öğrenildiği gibi okuma kabiliyeti de okulda gelişir. Şüphesiz ki bütün öğrencilerin okuma yetenekleri birbirinin aynı değildir. Derslerinin dışında da okumaya yer ayıran, bol bol okuyan çocukların okuma kabiliyeti daha çok gelişir. İlkokulun ikinci ve üçüncü sınıfındayken hiç kekelemeden gazete okuyan çocuklar olduğu gibi ilkokulu bitirdikleri halde, kekeleyerek, kem küm ederek okuyabilenlere de rastlanır. Rahat, hızlı okuyabilmek için küçük yaştan beri çok okumak gerekir. Bu sayede bir kelimeyi okurken harflerin hecelenmesine lüzum kalmaz. Kelimeler bütünlüğü ile görülür, zihin bu kelimeyi kullanmakla işitilmiş gibi aynı anda kavrarken göz ikinci kelimeyi görür. Böylece, iyi okuyan bir kimse bir konuşmayı dinlerken kelimeleri nasıl kolayca kavrıyorsa okurken de aynı kolaylıkla kavrar.
Okuması gelişen, gerektiği kadar hızlı okuyabilen bir kimse okumadan zevk alır. Böyle bir öğrenci derslerinde daha çok başarı gösterir. Okuması zayıf olan kimseler da okumaktan kaçınırlar.
Hızlı okuyabilmenin bir başka çaresi de kelime hazinesini zenginleştirmektir. Çocuk konuşmaya başlarken ancak birkaç kelimenin anlamını bilir. Yaşı ilerledikçe öğrendiği kelimeler çoğalır. İlkokula başlarken artık birkaç bin kelimenin anlamını bilmektedir. Bundan sonra öğrendiği bilgiler kelime hazinesini günden güne zenginleştirir. Bir ilkokul öğrencisi büyükleri için yazılmış bir kitabı okurken güçlük çeker. Çünkü içinde yabancısı olduğu birçok kelime vardır. Birçok kelimeleri okuyamaz, büyüklerine sorar. Kendi seviyesinde kitapları ise rahatlıkla okur. Çünkü geçen kelimelerin anlamını bilmektedir. Bu bakımdan ileri yaşlarda da kelime haznesi zengin olanlar daha hızlı ve daha kolay okurlar.
Az kelime bilen bir kimse iyi okuyamaz. Çünkü bir okuma parçasında rastladığı kelimelerin çoğu kendisine yabancıdır. Normal kelimeler 10 bin, 20 bin kadardır. İyi eğitim görmüş, yabancı diller bilen bir kimse 30 bin kadar kelimenin anlamını bilir. Görünüyor ki okumanın en büyük şartı, okuma, daima okumadır. Bol bol okuyarak kelime haznesini zenginleştiren bir kimse gün geçtikçe daha rahat, daha hızlı okur.
Yazı dili ile konuşma dili arasında kullanılan kelime sayısı bakımından fark vardır. Bu bakımdan bir sakatlığı olmayan herkes kolayca konuşabildiği halde, herkes kolaylıkla okuyamaz.
Normal olarak günlük konuşmalarımızda kullandığımız kelimeler 300-500’den başlar, bini geçmez. Yazı dilinde ise daima daha çok kelime kullanılır. Bunun için rahat okumanın en büyük şartı çok kelime bilmektir.
Konuşma doğrudan doğruya taklitle öğrenilir. Bir yaşındaki bebek, büyüklerinden duyduğu sözleri tekrarlayarak hecelemeye başlar. Halbuki okuma yeni kelimeler öğrenme, bilerek çalışmayı gerektirir.
İnsanlar konuşmayı geliştirdikten sonra anlatmak istedikleri şeyleri uzaktakilere, kendinden sonrakilere de bırakmayı da düşünmüş böylece konuşmayı şekillerle anlatma yoluna gitmiştir. Bundan da okuma ve yazma çıkmıştır.
Bu yazıyı yazma nedenim Türklerin okumaya karşı arzusuz ve isteksiz oluşu ilkokul mezunundan en yüksek fakültelisine kadar okumayı sevmiyoruz ve okumuyoruz. Okumayınca da kelime haznemiz zayıf kaldığı için yazamıyoruz ve dertlerimizi ifadede zorluk çekiyoruz.
Geçenlerde yüksek inşaat mühendisi bir dostum, “Yazılarını okumaya, takip etmeye çalışıyorum ama çok uzun yazıyorsun” diyordu.
Çevremdeki yüksek tahsilli, meslek sahibi arkadaşlarımı izliyorum, gazete dahi okumuyorlar. Kitap ise hak getire...
O zaman bizim söz söyleme hakkımız da kayboluyor. Ve halklar layık oldukları yöntemlerle yönetiliyorlar. Biz Türkiye’de bu kadar acı çekiyorsak bu bilincimizi geliştirmememizdendir. Bilinçli olmak, iyi yönetimlerle yönetilmek istiyorsak çok okumalı, bilinçlenmeli ve kendimizi devamlı geliştirmeliyiz.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.