Her şey Amerika Büyükelçisi Paul Henze’in başlıktaki sözünde gizli. Geçtiğimiz Çarşamba günü 12 Eylül ihtilalinin 38. Yıldönümüydü. Dile kolay o gün doğan çocuklar bugün 38 yaşında…
1968 yılında Fransa’da başlayan gençlik olayları akabinde Türkiye’ye gelmiş soran sorgulayan ve vatanını seven üniversiteli gençler hükümeti ve Nato’yu dolayısıyla Amerika’yı sorgulamaya başlamışlardı. Bu durum bazılarını tedirgin etmiş önce 12 Mart 1971muhtırasıyla solcu gençler işkence odalarından geçirilmiş daha sonra 1980 ihtilaliyle ülkücü ve solcu gençler tutuklanmış işkenceye uğramıştı. Amerika’nın ve onun uydusu hükümetin amacı düşünmeyen, sormayan, sorgulamayan, bir nesil yetiştirmekti. Bunda başarıya ulaştılar.1980 ihtilalinden sonra Türkiye’de dini akımlara yol verildi. Ve PKK ortaya çıktı. Bugün sormayan, sorgulamayan bir nesil var Türkiye’de!
Türk demokrasi tarihinde ‘kara bir leke’ olarak yerini alan askeri darbe güya kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtarak kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yapılmıştı.
Cumhurbaşkanlığı seçimini 114 tur oylama yaptığı halde darbe gününe kadar sonuçlanmamasının etkili olduğu süreçte, gazeteci Abdi İpekçi, Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, DİSK ve Maden-İş sendikası genel başkanı Kemal Türkler, MHP Genel Başkan yardımcısı Gün Sazak, eski başbakan Nihat Erim, Adalet Partisi İstanbul Milletvekili İlhan Egemen Daredelioğlu, CHP İstanbul Milletvekili Abdurrrahman Köksaloğlu, MHP Gaziosmanpaşa ilçe başkanı Ali Rıza Altınok ile eşi ve kızının öldürülmesi gibi çok sayıdaki cinayet darbeye neden olarak gösterildi.
Emir komuta zinciri içinde gerçekleştirilen bu darbe 27 Mayıs 1960 darbesi 12 Mart 1971muhtırasının ardından T.C. tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olarak yerini aldı. Ülke genelinde ilan ettikleri 13 sıkı yönetim bölgesine 13 generali komutan olarak atayan cuntacılar, THK, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetlerini durdurdu. Siyasi patileri de lağveden askeri yönetim, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit’i Hamzakoy’a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş’i ise Uzunada’ya sürgüne göndererek siyasi yasaklar getirdi. Darbenin ardından geçen 3 yıl içinde önemli kanunların tamamına yakını değiştirildi. Danışma Meclisi tarafından hazırlanan Anayasa Referanduma sunuldu. Korkutulan halk yüzde 92’lik evet oyuyla Anayasayı kabul etti.
Yönetime el koyan cuntacı askerler, acısı yıllarca hafızalardan silinmeyecek idam kararlarının da mimarı oldu. Darbeden sonra ilk idamlar,9 Ekim 1980 tarihinde gerçekleşti. İlk olarak sol görüşlü Necdet Adalı, ardından ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi.
Darbe yapan Kenan Evren, “bir sağdan bir soldan asalım hak geçmesin” demişti zira!
Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren,19 Mart 1980 de idam edildi. Meclis tarafından hazırlanan anayasa referandumu sunuldu. Korkutulan halk %92’lik evet oyuyla anayasayı kabul etti.
Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren, 19 Mart 1980’de idama mahkum edildi. Darbeci Kenan Evren’in 17 yaşında astırdığı Erdal Eren için söylediği, ‘Asmayalım da besleyelim mi? sözü ise hafızalardan hala silinemedi. Eren’in İdam kararı, Yargıtay tarafından iki kere iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980’de Ankara merkez Ulucanlar Cezaevi’nde infaz edildi. Darbe dönemi süresince milyonlarca kişinin hayatını etkileyen kararların altına imza atan cunta yönetimi, yıllarca sürecek tartışmalara yol açan kararlara imza attı. Vatandaşlıktan 14 bin kişinin çıkarıldığı bu dönemde yaklaşık 100 bin kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 30 bin kişi ise sakıncalı olduğu gerekçesiyle işten çıkarıldı. Binlerce gence işkence yapıldı. Copla tecavüz edildi. İşkence ve faili meçhullerin çokça yaşandığı dönemde bine yakın film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 4 bine yakın öğretmen, çok sayıda üniversite görevlisinin işine son verildi. Yüzlerce gazeteci için binlerce yıla varan hapis cezaları istendi.
12 Eylül askeri darbesi döneminde Diyarbakır Cezaevinde olanlara o kadar ağır işkenceler yapıldı ki, sanki cezaevinden çıkanlar solu bekaa da, PKK kamplarında alsın isteniyordu.
Men dakka dukka, (Çalma kapımı çalarlar kapını) dercesine 12 Eylül 2010 tarihinde Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın rütbeleri söküldü, müebbet hapis cezasına çarptırıldılar. Biri 98, diğeri 90 yaşında hayatlarını kaybettiler. Bugün hiçbir kötü olaya tepki vermeyen bu hak ve bu ‘Laylom’ gençlik onların eseridir. Hepinize iyi haftalar dilerim sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.