Geçen hafta yani Şubat 2014’ün ilk günlerinde değerli sanatçı Barış Manço’nun ölümünün 15. yıl dönümüydü. 7’den 77’ye kadar “Adam olacak çocuklar” ve tüm Türkiye onu hayırla yad ettiler ve andılar. Onun Japonya’daki konserlerini anımsıyorum. Tüm Japonya’yı ayağa kaldıran bu büyük sanatçıyla benim de çok güzel kişisel anılarım var. Yıllar önce bir akşamüstü işten eve döndüğümde sokak kapısını açtığımda odadan alana yayılan bir melodi geldi kulağıma “Dudağımda son bir türkü gül pembe, hala hep seni söyler, seni çağırır Gülpembe” odaya girdiğimde 7 yaşındaki haşarı oğlum Murat Tolga’nın 37 ekran siyah-beyaz televizyon karşısında dikkatle Barış Manço’yu izlediğine şahit oldum. O ise benim odaya girdiğimin farkına dahi varmamıştı. O sırada “Aynalı kemer ince bele” isimli parçayı Barış Manço’yla birlikte söylüyordu sanki…
Murat Tolga’nın ‘Aynalı Kemer’ olarak tanıdığı Barış Manço’yu keşfi iki yaşlarına rastlar. Konuşamadığı, emeklediği o günlerde, Monço’yu nasıl keşfetmiş ve nasıl o kadar çok sevmişti.
Bu sevgiyi o zamanlar hiç anlayamamıştık. Ama eşimle ben bu sevgiyi hemen benimsedik. Barış Manço’nun kasetlerini o zamanki kırık dökük teypte Murat’a dinletir, onun mutluluğunu yüzünden okurduk. Bu olay üç-dört yaşına kadar devam etti. Bir gün İzmir’de Alsancak semtinde gezerken Murat’ın yanımızdan sessizce ayrıldığını fark ettik. Eşimle birlikte aradığımızda onu gazete, mecmua ve dergi satan bir büfenin önünde kapağında Barış Manço’nun büyük boy posteri olan bir dergiyi incelerken bulduk. Bize dönerek “anne, baba bak Aynalı Kemer” diye Manço’yu gösteriyordu.
Barış Manço sadece Murat’ın değil, kim bilir kaç kuşağın kulağını besleyen ilk müzik gıdasını aldığı güçlü ve çağlayan bir pınardı.
Aslında benim Barış Manço’yu tanımam 1970’li yılların başlarına rastlar. Kalamıştan Fenerbahçe koyuna doğru giderken yolun tam ortasında büyük bir çınar ağacı vardır. Yolu ikiye bölen bu çınar ağacının sağında o zamanların popüler gazinosu Belvü vardır. Solunda ise bizim dört arkadaş kaldığımız öğrenci evi… Belvü gazinosunun yanından denize doğru dar bir yol iner ve yolun sonunda denize sıfır o zaman ki üniversite öğrencilerinin buluştuğu Ömer amcanın kahvesi ve az ileride meşhur Todorinin Meyhanesi…
Biz arkadaşlarımızla Moda koyuna bakan bu deniz kıyısındaki köy kahvesine benzeyen mütevazi yerde buluşurduk. Adının daha sonraları Barış Manço olduğunu öğrendiğimiz acayip takılarla donanmış bu genci hemen hemen her akşamüstleri yanında sarı saçlı, mavi gözlü çok güzel bir kıza bizim oturduğumuz kahvenin yanındaki sahilde yürüyüş yaparken görüyorduk. Yürüyüşlerinin sonunda bizim oturduğumuz kahveye uğradıklarında tanıştık. Ondan sonraki günlerde Ömer Amcanın kahvesinde zaman, zaman çaylarımızı yudumladık. Delikanlının adının Barış Manço yanındaki güzel kızın adının ise Azra Balkan olduğunu öğrendik.
O yıl mayıs ayının sonuna kadar sürekli hemen, hemen her gün karşılaştık. Daha sonraları bir daha karşılaşmak nasip olmadı.
Ben belki oğlumun daha 2 yaşındayken sevgi duyduğu bu sanatçıyı hep takip ettim. TRT’de yaptığı tüm programları zevkle izledim.
Adan olacak çocuk, 7’den 77’ye gibi programları, tüm çocukların zevkle izlediği programlar olmuştu.
Davulcunun sesini, yoğurtçunun çıngırağını, pidenin kokusunu duydukça, domates biber, patlıcanı gördükçe, artık burnumuz sızlayacak, gözlerimiz nemlecek. Sokakta sebze satan seyyar satıcılar domates, biber patlıcan diye bağırdıkça, bize hep onu hatırlatacak.
Unutma ki dünya fani / Veren Allah alır canı / Ben nasıl unuturum seni / Can bedenden çıkmayınca. Barış yolun sonunda, yürü demek boşuna, hayat duruyor dostlar, ben durmuşum çok mu…
Onu; onun dizeleriyle uğurlarken, ruhu şad olsun toprağı bol olsun, ışıklar içinde yatsın diyorum. Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.