Takip Et
  • 20 Nisan 2018, Cuma

ASLINDA SEÇİM GÖSTERE GÖSTERE GELDİ!

Geçtiğimiz Salı günü Sayın Devlet Bahçeli’nin attığı pası Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan vakit geçirmeden eski futbolculuğunun verdiği alışkanlıkla şık bir gole çevirmesini bildi.

Erken mi dersiniz, baskın mı dersiniz bilemem ama seçimler 24 Haziran Pazar günü yapılacak. Şaşırdınız mı? Belki şaşıranlar olmuştur ama 16 Nisan referandumundan sonraki günleri izleyenler için bu seçim kararı asla sürpriz olmamıştır.

Aslında Sayın Bahçeli bunu hep yapıyor. Partisi küçük olmasına karşın yaptığı hamlelerinin büyük ve genellikle belirleyici roller oynadığını görüyoruz. Son 15 yıldır en kritik hamleler hep Sayın Bahçeli’den geliyor.

2002 yılında seçimlere daha iki yıl varken MHP-DSP-ANAP koalisyonu devrim niteliğinde ekonomik kararlara imza atmışken, 7 Temmuz 2002 tarihinde Kocayayla (Bursa) Türkmen Kurultayı’nda: “Gelin 3 Kasım’da seçime gidelim.” diyerek herkesi şaşırttı. Seçimler dediği gibi 3 Kasım’da yapıldı. Ve AK Parti’yi iki partili bir parlamentoda tek başına iktidara taşırken kendi partisiyle diğer partileri de baraj altında bıraktı.

Sayın Bahçeli’nin 2002’de erken seçime gitme çağrısını tamamlayan bir başka önemli siyasi kararı ANAP ve DSP’nin Genç Parti’yi seçim dışı bırakma yolundaki hazırlıklarının önüne set çekmesidir.

Genç Parti’nin seçimlere katılması ve yüksek şovlarla seçim çalışmaları yapması neticesinde % 7 oy almasına rağmen TBMM’ye girmesine yetmemiştir ama DYP ve MHP’nin baraj altında kalmasına neden olmuştur.

2007 yazında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde TBMM’de Cumhurbaşkanı seçimine geçilebilmesi için genel kurulda en az 367 milletvekilinin hazır bulunması Anayasa Mahkemesi tarafından ortaya atılınca durum kilitlenmişti. Ancak Bahçeli 20 Ağustos’ta MHP Grubunu meclise sokarak 367 engelinin aşılmasını sağladı.

Bahçeli’nin en önemli siyasi kararlarından biri, 7 Haziran 2015 seçimlerinin yapıldığı gece yüksek sesle şunları söylemiştir. “MHP herhangi bir koalisyonda yer almayacak, muhalefette kalacaktır.” MHP’nin olmadığı koalisyon önerilerini sıraladıktan sonra: “Bunların hiçbirisinden sonuç alınamıyorsa, en erken seçim ne zaman olacaksa o zaman seçim yapılmalıdır.” diyerek 1 Kasım 2015 tarihinde erken seçime gidilmesine neden oldu. CHP tarafından “Başbakan sen ol.” teklifini de elinin tersiyle itti.

Başkanlık sistemi iktidar tarafından dahi tozlu raflara kaldırılmışken 2016 sonbaharında herkesi şaşırtan bir hamleye başkanlık seçimini gündeme getirip iktidara yeşil ışık yakmıştır.

Bahçeli: “AKP, üzerinde çalıştığı bir anayasa hazırlığı varsa, mutabık kalınan daha önceki maddeleri de aynen almak kaydıyla TBMM’ye getirmelidir.” çağrısında bulundu. Oysaki o günlerde AKP 330 dahi asla bir araya getiremiyordu. Bahçeli’nin verdiği destekle AKP’nin başkanlık değişikliğini referanduma götürmesi sağlandı. MHP’nin katkısıyla 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan ikinci referandumda ise kıl payıyla ülkedeki yönetim sistemini köklü bir şekilde değiştiren anayasa değişiklikleri kabul edilerek Türkiye’de yeni bir döneme girildi. Bahçeli’nin karşısındaki hasımları onu alaşağı edeceklerken iktidarın yardımıyla genel kurullarını erteletti. Ve bunun karşılığında da Salı günü grup toplantısında Sayın Erdoğan’a çok güzel bir pas attı. Aslında Sayın Erdoğan ve arkadaşları kendilerini 2019 tarihine öylesine çivilemişlerdi ki oradan sökülmeleri olanaksızdı. Bahçeli’nin pası onlar için bulunmaz bir fırsattı ve kaçırılmamalıydı, kaçırmadılar da. Aslında bu yeni bir şey değildi. Çok önceden planları, programları tasarlanmıştı.

Yazımın başında 16 Nisan referandumu sonrasındaki olayları analiz edebilenler için erken seçim asla sürpriz olmamış ve şaşırtmamıştır. Sayın Erdoğan anayasa değişikliği hazırlanırken koydurduğu maddelerle zaten satır aralarında erken seçim ilan ediyordu.

Metal yorgunluğu diyerek il, ilçe ve belediye başkanları değiştiriliyor. Nefes kredisi ile kobilere takviyeler yapılıyor. Taşeronlar esas kadrolara alınıyordu.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım sahaya iniyorlar, erkene alınan kongrelerin bahanesiyle il il geziyorlar, aslında seçim çalışması yapıyorlardı. Hatta Sayın Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan bir günde 4 ayrı şehirde mitinglere katılıyordu. 18 ay sonra yapılacak olan bir seçim için bir günde dört ayrı ilde miting yapmaya gerek var mıydı? Yılların politikacısı Sayın Deniz Baykal 16 Nisan’ın ertesinde CHP’lilere şöyle seslenmişti. “İkinci bir Ekmelettin vakası yaşanmasın. Hemen parti için adayımızı belirleyelim. Ya genel başkan ya da aday olarak düşünülen bir arkadaşımızı aday gösterelim.” demişti.

Bu sözlere karşı Sayın Kılıçdaroğlu’nun yanıtı: “adayımızı açıklarsak lime lime ederler.” olmuştu.

O zaman siz de lime lime edilmeyecek bir aday bulsaydınız Sayın Kılıçdaroğlu… Seçime en hazırlıksız yakalanan taraf siz ve partiniz oldu.

Bu işler öyle televizyonlara çıkıp “hodri meydan” demekle maalesef olmuyor.

Türkiye bir yanda Irak bir yanda Suriye, 16 adalarımızı işgal eden bir Yunanistan. Akdeniz’de büyük devletlerin petrol ve doğalgaz paylaşım kavgası. Öte yandan İran ve Ermenistan, AB ve ABD. Türkiye zorlu bir türbülanstan geçiyor.

Yerli ve milli adını koydukları cumhur ittifakı size bombayı getirdiler kucağınıza bıraktılar.

Bir yanda 16 yılda girdiği her seçimi oylarını artırarak kazanan, marka olmuş, karizmatik, iyi bir hatip olarak duran bir Erdoğan var. Diğer yanda 15 Temmuz’da erken seçim olacak diyerek hazırlanan Meral Akşener var. Siz ne yapacaksınız? Parti içinden ekonomi ve siyasete vakıf ve bunları halka anlatabilecek marka bir siyasi çıkarabilecek misiniz? Zannetmiyorum. Zira iki ayda isteseniz de muhtar bile seçtiremezsiniz. İnşallah bu seçimler sizin veya partinizin sonu olmaz.

Erdoğan’ın bir sözü ile yazımızı noktalayalım: “Atı alan Üsküdar’ı geçti.”

Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.