Geçen hafta sonu (30.03.2017) gazetelerinin manşetlerinde “REZALETİN SON PERDESİ” başlıklı bir haber yayımlandı. Haber aynen şöyleydi:
“Milli atletimiz Elvan Abeylegesse, Gamze Bulut, Songül Konak’ın daha önce yapılan kontrollerde biyolojik pasaportlarında sorun ve dopingli madde kullandıkları ortaya çıkmış, yarışlara katılmaları da yasaklanmıştı. Uluslararası Atletizm Federasyonu Birliği(IAAF), dün 181 sayılı haber bülteninde güncellenen doping cezalı sporcular listesini yeniden yayımladı. Listede yer alan üç atletin cezası daha önce belli olmuştu. 2007 Dünya Şampiyonası ve 2008 Olimpiyatlarında gümüş madalya kazanan Elvan’ın 2005 ve 2007 Dünya Şampiyonlarında alınan numunelerinde geriye dönük analizlerde, yasaklı madde tespit edilmiş2015’te IAAF tarafından savunması istenmişti. Milli atlet IAAF’ın, analiz tespitlerinde teknik hatalar yaptığını savunarak geçen yılın başında Monaco İdari Mahkemesine başvuruda bulunmuştu.
Türkiye Atletizm Federasyonu (TAF) dava devam ederken, geçen yılın mart ayında milli atlete iki yıl müsabakalardan men cezası vermiş, madalya ve ödüllerini geri almıştı.
2012 Londra Olimpiyatlarında gümüş madalya kazanan Gamze Bulut ise biyolojik pasaportunda sapmalar ortaya çıkınca, geçen yıl mart ayının sonunda IAAF’a savunma vermişti, savunmayı kabul etmeyen ve Türkiye Atletizm Federasyonundan gerekli cezanın verilmesini isteyen IAAF, ceza verilmeyince Spor Tahkim Mahkemesine gitmiş. (CAS)’ta Gamze’yi suçlu bularak geçen yıl eylül ayında, yarışlardan 4 yıl men etmişti.
Genç kızlar 1500 metre Türkiye rekortmeni Songül Konak da biyolojik pasaport verilerinde anormal değerler nedeniyle savunma vermiş ancak olumsuz sonuç çıkınca 4 yıl men cezası almıştı.
2002 Avrupa ve 2003 Dünya Şampiyonası’nda altın alan Süreyya Ayhan, ömür boyu men cezası almıştı. 2012 Avrupa ve 2013 Avrupa Salon Atletizm Şampiyonu Nevin Yanıt’ın bütün rekorları silindi, madalyaları elinden alındı, 2 yıl men cezası aldı. 2004 Atina Olimpiyatları’nda bronz madalya alan Eşref Apak doping nedeniyle 2 yıl yarışlardan men edildi. 2012 Londra Olimpiyatları’nda altın kazanan Aslı Çakır Alptekin’in madalyası alındı, 8 yıl oyunlardan men edildi. 2005’te Akdeniz Oyunları’nda bronz alan Binnaz Uslu dopingli çıktı, sporu bıraktı.”
Haberin özeti böyle. Bu haber bana yıllar önce yaşadığım bir ortamı anımsattı.
Evet yıllar önce Erbeyli Zirai Araştırma Enstitüsü müdürümün odasındaydım. İçeriye iki kişi girdi. Müdür bey gelenleri ayağa kalkarak hocalarımızda geldi sözleriyle karşıladı. Benle tanıştırırken gelenlerin profesör olduklarını ve tavukçuluk konusunda uzman olduklarını belirtti. Erbeyli Zirai Araştırma Enstitüsü tavukçuluk ünitesini kurarken Zirai Donatım Kurumundan yardım istemiş bende Zirai Donatım Kurumu Ticaret Müdürü olarak gerekli araç ve gereçlerin mübaayasının yapılmasından önayak olmuştum.
Erbeyli Zirai Araştırma Enstitüsü müdürü kurumunu överken, profesörlerden biri sözünü kesti: “Br dakika Müdür bey, bir ülkede zincirin halkaları birbirinden ayrılmış yani kopmuşsa bu kurum iyi, öteki kötü denemez hepsi kötüye doğru yol almaktadır denir” dedi. Ben bu sözü yıllar geçmesine karşın hiç unutmadım. Ve dopingli kız atletlerimizin haberini okuyunca yine hatırladım. Bir memlekette rüşvet, talan, yalan, hırsızlık, uğursuzluk, her türlü iğrençlikler prim yapıyorsa siz bundan diğer kurumları soyutlayamazsınız. Zira zincirin halkaları kopmuştur. Sporu bundan soyutlayabilir misiniz? Futbolcunuz şike yapar. Atletleriniz dopingli çıkar.
Türk sporundaki doping rezaleti ne atletizme özgü ne de Aslı ve Gamze’ye. Size Davutlar’lı Ahmet’in hikayesini anlatmak istiyorum. Ahmet 16 yaşında Davutlar’da bir lokantada garson olarak çalışıyor. Lakabı hızlı Ahmet. Niye mi? Okulda, mahallede, halı sahada, işyerinde Ahmet’i geçemiyor arkadaşları ve akranları. Koşmaya başlayınca uçuyor adeta. Bir gün boş bulundum: “Yahu Ahmet atlet olsaydın ya sen” demiştim.
Yüzüme hüzünle baktı, güldü ve hikayesini anlattı.
Ahmet’in koşudaki hızını ilk önce öğretmeni fark etmiş daha o sekiz yaşındayken Aydın Gençlik Spor Müdürlüğüne göndermiş zorla.
“Öğretmen beni gönderdi ama ayakkabı alacak para yok. Spor salonuna antrenmana gidecek param yok. 2 yıl zor şartlarda devam ettim, gittim geldim bir süre sonra babam söylenmeye başladı. Velhasıl ailen zengin değilse yani benim gibi gariban işçi veya memur çocuğuysan iki seçeneğin var: Ya bir an önce madalya almanın formülünü bulacaksın ki parayı düşünme ya da bırakacaksın. Ben o formülü kendime yediremedim. Bıraktım her şeyi….”
Sözün özü şu ki, Türk sporunun kurtuluşu madalya kazansın diye, Etiyopya’dan, Çin’den şuradan buradan sporcu devşirmekte değildir. Nerede midir?
Sporumuzun ve sporcularımızın üzerine karabasan gibi çöken bu kazanma kültüründen, “mecburiyetinden” onları kurtarmaktır!
En baştan başlamalıyız
‘Spor nedir ve neden yapılır?’
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.