Yıldız Kenter ile 2012 yılının Nisan ayında bir röportaj gerçekleştirmiştik. Bir taşla 4 kuş vurduğumuz bir iş gezisi olmuştu onunla buluşmaya gidişimiz. O zamanlar Çine Madran Gazetesinin Genel Yayın yönetmeniydim. Araştırmacı Yazar Arif Ali Uyguç ağabeyle Çine’de önemli çalışmalar yapıyorduk. Yaşayan en yaşlı kişilere ulaşıp onlardan Çine’yi, hayatlarını dinliyor. Kent arşivi oluşturuyorduk. Çalışmanın adı da öyleydi. Bir de ölmüş ama büyük izler bırakıp gitmiş hemşehrilerimizi kayda aldığımız “İz bırakanlar” yazı dizisi yapıyorduk. Bunlardan biri de 2012 yılında vefat eden, 1942 yılında Çine Belediye Başkanı Seçilen Nuri Güngör’ün oğlu, Tiyatrocu, Devlet Sanatçısı Şükran Göngür idi. O’nu en iyi dinleyeceğimiz kişilerin başında da hayatta olan eşi Yıldız Kenter geliyordu. Randevu istedik, verdi. Bizi Kenter Tiyatrosunda ağırladı. İz bırakanlar yazı dizisinin yanı sıra; ben gazetemiz için ayrı bir röportaj almıştım. O sıralar Çine Belediyesinin Topçam Madran Suyu ile ilgili bülteni çıkıyordu. O bültende kullanmak üzere de açıklamalar almış, fotoğraflar çekmiştik. Çine’nin ve Çinelinin malı Topçam Madran Suyunun reklam yüzü gibi bir şey olmuştu o sayıda Yıldız Kenter. Yıldız Kenter ile hazırladığımız 3 içerikten sonra, Çineli Bayan Milli Voleybol takımının oyuncusu Bahar Toksoy ile buluşmuş, onunla da güzel bir röportaj yapmıştık.
Yıldız Kenter ile yaptığımız o röportajda, eşi Şükran Güngör için “O benim şansımdı” diyordu. Ölüm haberi gelince, “Şansına kavuştu” dedik röportajın tanığı arkadaşım Avukat Tuğçe Eryalçın ile. Tuğçe o zamanlar İstanbul’da Hukuk Fakültesinde okuyordu. Tiyatroyla da ilgili olduğu için Yıldız Kenter ile tanışmayı çok istiyordu. Bizimle o da gelmişti röportaja. Yaşarken onunla böylesine güzel bir sohbet gerçekleştirmiş olmak mesleki açıdan benim için de büyük şanstı ve bize çok güzel bir ders de vermişti.
Yıldız Kenter, özel yaşamına dair o güne kadar yazılmamış, çizilmemiş anılarını anlatıyordu. Biz de pür dikkat dinliyorduk. Bir ara durdu ve biraz düşündü. Muhabbetin kopacağından endişelenen Arif Ali Uyguç, “Yıldız abla anlat sen, biz yazılmaması gereken şeyleri yazmayız, için rahat olsun” dedi. Yıldız Kenter, “Arifciğim, senin için rahat olsun. Ben yazılmaması gereken şeyleri zaten konuşmam” dedi. Bize 100 tane şey konuşup, 90 tanesini ‘aman bunu yazmayalım’ diyen onlarca siyasetçi vb. röportajından sonra bunu duymak müthiş iyi gelmişti. Yıldız Kenter, kolay olunmuyordu.
Kendi röportajıyla haber atlatılan gazeteci de olmuştum o çalışmada. O zamanlar DHA Bodrum Muhabiri olan Yaşar Anter, “Ondan bir çocuğum olsun” kısmını başlık yapıp biraz alıntılayarak haber geçmişti. Kendi arşivinden Şükran Güngör ve Yıldız Kenter’in fotoğrafını da eklediği o haber bir çok gazetede çarşaf, çarşaf yer almıştı. Çünkü böylesine özel şeyleri yazılması için ilk kez bize anlatıyordu.
Bizi tiyatrosunda o akşam oynanacak oyununa davet etti. En ön sıradan yerimizi de ayırtmıştı. Tuğçe’nin babası Fevzi ağabey, annesi Tülay abla da bizimle birlikte oyuna geldi. Kenter, 84 yaşında olmasına karşın sahneye koyduğu, “Kraliçe Lear” adlı oyunundaki performansı ile büyülüyordu. Sahnede amuda kalkıyor, taklalar atıyordu.
Ölüm haberi bende üzüntünün yanında sevinç de oluşturmuştu. Her ölüm haberi elbet üzer. Hele bu Yıldız Kenter ise daha da derinden üzer ama iki sebepten dolayı sevinmiştim. Birincisi şansına kavuşmuş olması, ikincisi de ölümsüz olduğunu bilmekti. Yıldız Kenterler ölmezdi. Sadece aramızdan ayrılırdı ama bıraktıkları eserler, örnek tavır ve davranışlar ve yaşam öyküleriyle sonsuza dek yaşarlardı. Çok az insana nasip olacak bir özellikti bu...
Dünya’dan bir ‘yıldız’ geldi geçti. Bize de O’nun aydınlattığı, durduğu, durakladığı, mutluluklar yaşadığı, hüzünler barındırdığı, eserler bıraktığı yaşamından bazı şeyleri kayda alma şerefi nail olmuştu. O röportajı ve Çine Madran Suyu ile ilgili söylediklerini bugün tekrar sizlerle paylaşmayı görev biliyorum. Ruhu şad olsun.
"ŞÜKRAN BENİM ŞANS'IMDI" (RÖPORTAJI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN)
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.