Bir gün sana bunları anlatacağım aklımın ucundan geçmezdi. Biliyorsun Çineliyim ben. Şimdiki adı Demokrat Parti (DP) olan Doğru Yol Partisinde (DYP) 14 yaşımda siyasete başladım. Çok daha eski adı da Adalet Partisi. Abdullah Afşin’in annesi Aynur halamız, babamın kuzeniydi. Abdullah ağabeyim ilçe başkanlığı yapardı. Milletvekili adayı da oldu, minik bir oy farkı ile seçilememişti.
Aslında benim DYP’li olmamın bir başka sebebi de henüz 6 yaşımdayken Süleyman Demirel ile yaşadığım bir anıya dayanır. Onu daha önce yazılarımda anlattım sonra yine sana bahsederim. DYP’li kalmamı sağlayan da eski ilçe başkanı Av. Yılmaz Menderes ve onun yanında çalışan Cüneyt Erdoğan’dır. Partiye üye olurken kan grubumu yazmışlar, daha sonra birine lazım olduğunda aramışlar, kan istemişlerdi. O zaman tanıştığım, ‘kan vermenin hazzını’ her üç ayda bir Kızılay’a bağış yaparak yaşamaya devam ediyorum. Sana da tavsiye ederim.
Geçen sene beni DP Genel Kurul Delegesi yazdı il başkanımız Serhat Emanet. Onura oldum. Sonra da bu görevi içime sindiremedim. Çünkü üyesi olduğum Çine Teşkilatımın başkanı Ahmet Zühtü Soydar, yıllar önce savcılıkta aleyhimde yalan beyanda bulunmuştu. Hoş, ifadesini mahkemede, “Savcıdan korktuğum için öyle beyan verdim” diye değiştirmişti ama aleyhimde yalancı şahitlik yaptığını bildiğim teşkilat başkanıyla aktif siyasi görev almayı, kendime yakıştıramazdım. E devlet uygulaması üzerinden 1998 yılından beri kayıtlı olduğum partimden resmen istifa ettim.
Ben henüz genç bir doğru yolcu iken partimizde bir Ali Dinçer efsanesi vardı. Şuan Çine Belediye Başkan Adayı olan Ali Dinçer’in merhum dedesi Ali Dinçer, Adalet Partisi'nin efsane ilçe başkanlarındandı. Dinçer ailesinin partimizde ve Çine ilçesinde önemli bir ağırlığı vardı. Ali Dinçer’in oğullarından Yalçın Dinçer, tiyatro sanatçısıydı ve eczacılık yapardı. Bir diğer oğlu Ekrem Dinçer de gıda toptancılığı işi yapıyordu. Öbür oğlunun işlettiği eczanenin camında da “Eczacı Hikmet Dinçer” yazıyordu.
Vatani görevimi Ankara Mamak’ta 28. Mekanize Piyade Tugayında yaptım ben. Asgari Gazinonun mutfak çavuşluğu görevini yürüttüğüm için kışlada imtiyazlı bir askerdim. Sana şöyle anlatayım, tugay, tümen ve kolordunun tüm subay ve astsubayları yemeklerini bizim gazinoda yerdi. Tuğgeneral, tüm general, korgeneral, orgeneral ve hatta Cumhurbaşkanı için de komutan köşkümüzde protokol yemekleri yapardık.
Koskoca kışlada hiç hemşerim yoktu. Ta ki, Çine Mutaflardan Özer Kılıç ile Kahraman Mahallesinden Ramazan Akbaş gelene kadar. Onlardan hemen sora kısa dönem olarak makine mühendisi Alp Dinçer geldi. Ali Dinçer’in torunu Alp Dinçer. Özer ve Ramazan gibi Alp’i de koyacak yer bulamıyordum. Nasıl naif, düzgün ve akıllı bir adam anlatamam. Askerliğin zorluğunu ve sıkıcılığını, yapan herkes bilir. Bana o dönemin en güzel hediyesi olmuştu Alp ağabey. Onun yemin töreni için ailesi geldi. Nizamiyede heyecanla karşıladık. Babasına, “Hoş geldin Hikmet amca” dedim kahkahalar patladı. Meğer eczanenin camında adı yazan “Hikmet Dinçer” Alp’in annesiymiş. Babasının adı da Ömer Dinçer imiş.
Askerden sonra bağımız hiç kopmadı. 2003 yılında Denge Gazetesinin Çine Bürosu açıldı ben de temsilci oldum. İşyerlerimiz aynı sokakta olduğu için her gün görüştük. Ben Çine’den taşınana kadar (2013) sürekli beraberdik. Alp’in ağabeyi dedesinin adını taşıyan Ali Dinçer, çok karizmatik bir adamdı. Beden eğitimi öğretmeniydi, Türk Eğitim Sen Çine Temsilciliği yapardı. Sadece arkadaşımın ağabeyi olduğu ya da siyasi idolümüz Ali Dinçer’in adını taşıdığı için değil, kişisel özelliklerinden dolayı ayrı bir saygı duyardım. Hayranlığım büyüktü ama küçük de mesafemiz vardı. Sonuçta arkadaşımın ağabeyiydi.
Gazeteci olduğum için çok aktif siyaset yapamasam da DP’ye ve DP’lilere ayrı bir ilgim vardı. Alp, aktif siyaset yapıyordu. Memur olduğu için resmen siyaset yapmasa da Ali Dinçer, 2004 yerel seçimlerinde bile potansiyel belediye başkan adayıydı. 2009 seçimleri öncesi adı bir hayli konuşulmuştu. O zamanlar CHP’nin sembol isimlerinden Hacıbey Güneş (merhum) bana sırf Ali Dinçer’in önünü kesmek için Salih Dinçer’i CHP’de yönetime aldıklarını ve aktif siyasete dahil ettiklerini anlatmıştı. Dinçer soyadının (merhum Ali Dinçer’den kalan) siyasi mirasını yıllarca merhum Salih başkanın ilçede yiyen aktör olduğuna hepimiz şahidiz.
Ali ve Alp Dinçer kardeşler Çine’de sosyal hayatın aranan yüzleriydi. Tüm cemiyetlerde, deve güreşlerinde, parti ve STK yemeklerinde alkol masalarından kalkmayan, sürekli sofra kuran ve kurulan sofralarda yiyip içen insanlardı. Onu da çok edepli yaparlardı, hiç taşkınlıkları olmazdı. 2011 yılının 14 Ağustos’unda yaşanan bir trafik kazası onların hayatını değiştirdi. Manisa’nın Kırkağaç ilçesi yakınlarında meydana gelen trafik kazasında kuzenleri Mustafa Ali, enişteleri Hüsamettin ve teyzeleri Yıldız Fırtına hayatını kaybetti. Üç yakınlarını aynı anda yan yan toprağa veren Ali ve Alp Dinçer kardeşler, içkiye tövbe etti ve beş vakit namaz kılmaya başladı. Çocukluk ve gençliklerinde dini ritüeller ve rutinlere ilişkin alışkanlıkları olmadığı için Alp Süleymancı cemaatine bağlandı, Ali de menzil cemaatine katıldı.
İkisinin de tövbelerine sadık kalmak, dini rutin ve ritüelleri içselleştirmek için girdikleri bu yol anne, baba, eş ve çocuklarının yaşam biçimine hiçbir etkide bulunmadı. Bireysel olarak gidip, ibadetlerini yaptılar, iyi hissetme hallerini sürdürdüler. Ali Dinçer, namzet olduğu Çine Belediye Başkan Adaylığını şu sıralar yaşıyor. Bu göreve uygunluğu hakkında ailesi ve kendisi ile ilgili eleştirilecek hiçbir şey bulamayan rakipleri onun menzil cemaatinde olmasını diline dolamış.
Eğer eski Ali Dinçer olsaydı, meyhanede ve içkili sofralarda bulunmasını eleştirecek olan zümre onu ibadet etmekle suçluyormuş. Eşi Yeliz Dinçer, Çine’de çok sevilen bir diş hekimi, kızı Elif de genç bir kadın. İkisinin de başı açık, modern görünümlü ve halkla iletişimi inanılmaz güçlü karakterler. Eşinin ve kızının bile yaşam biçimine etkisi olmayan Ali Dinçer’in ibadet tarzını eleştirmenin, suçlamanın tek bir tanımı olabilir; yobazlık.
Anlayacağın canım benim, seçim öncesi Yeşilay Aydın İl Başkanlığı, Çine Gençlik ve Spor İlçe Müdürlüğü görevindeki Ali Dinçer aday olmasaydı belki “Çocuğum uyuşturucu bağımlısı oldu, bize yardım et” diye kapısını çalacak olanlar, bugün inancını yaşama biçimi üzerinden topa tutuyor. Neden biliyor musun? Çünkü Ali Dinçer’in kazanma ihtimali onları huzursuz ediyor. Yıllardır bir sürü tembellik, olumsuzluk hatta suç sayılabilecek kirliliklerle dolu bagajlarının açılması endişesi; çıldırtıyor.
Çine’nin kent hafızası ve Çinelilerin bireysel dimağı dede Ali Dinçer’den torun Ali Dinçer’e kadar ailenin ilçeye olan katkısını, saygınlığını ve ilçeye hizmet aşkını biliyor ve tanıyor. Çamur siyaseti üretenlere söylenecek tek bir şey var: Güneş (Ali) balçıkla sıvanmaz.
Eğer, FETÖ davalarında kayda geçen belge ve bilgilerle, itirafçı ifadelerini okusan Çine’de bugüne kadar aktif görev almış, almaya devam eden onlarca kişinin çaktırmadan cemaatin içinde ne kadar etkin olduğunu görürsün. Mevzu cemaat ve tarikat olsaydı; bu gün bazıları Çine’de sokağa çıkamazdı. Aklıma gelmişken şunu da ekleyeyim, google’ye “CHP’li menzilciler” yaz, karşına gelen metinleri oku, videoları izlemeyi de ihmal etme.
Anlayacağın canımın içi Ali Dinçer, ibadet şekli ile kişisel olarak kendini rahatlatan yolu bulmuş. Mesela ben, tıpkı Av. Serap (Yörük) Prinç ablam gibi nefes egzersizleri yaparak ve bazı ritüeller ve rutinlere bağlı kalarak rahatlıyorum. Kimi meyhanede ve içkili ortamlarda sohbet ederek rahatlar, kimi kazandığı parayı sayarak, kimi tapu yığınına bakarak, kimi de sahip olduğu tarlaların sınırını adımlayarak. Hem nereden biliyorsun belki sandığın gibi çok kötü bir şey de değildir menzil cemaatinin ritüelleri ile ibadet etmek. Belki kötü bildiğin şeyin içinde bireysel ve toplumsal faydaya hizmet eden iyi şeyler de vardır. Babamın dayısının eşi Ayşe yengemiz vardı, halama gelir, “Esma baksana Hilmi (oğlu) bana ‘Valide’ diyor” diye ağlardı. Çünkü “valide” kelimesinin “anne” anlamı taşıdığını bilmezdi. Yazık saatlerce ağlar, dövünürdü. Kötü niyetli olduğundan değil cahilliğinden, kendine de etrafındakilere de eziyet ederdi. Sen de öyle yapma; olur mu?
Biliyorum, alışık değilsin bu kadar uzun yazmama. Hem kendim hem de Çine için vicdani bir sorumluluğumu yerine getirmek istedim. Çine ne çektiyse partilerin, sağduyulu oluşumların içine sokulmuş nifakçı zihniyetten çekti. “Çekmeye devam etsin!” deyip kenara çekilmek sana da bana da yakışmaz. Doğru bildiğimizi söyleyelim, gerekli mücadelemizi ortaya koyalım. İşi şansa bırakmayalım; ondan sonra kader ne diyorsa o olsun.
Yordum, hakkını helal et. Seni seviyorum.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.