Kurban Bayramı nedeniyle verdiğimiz dört günlük aradan sonra tekrar merhaba…
Genelde aynı sayfada ve hemen üstümde yazan Tuncer Altıntaş başta olmak üzere ziyaret etmem gerekip de gidemediğim tüm büyüklerimin geçmiş bayramını kutluyor, ellerinden öpüyorum. Büyüklerine gidemeyen biri olarak küçüklere de sitem edecek yüze sahip değilim ve onların da geçmiş bayramını kutluyor, gözlerinden öpüyorum.
Biz kurban bayramlarında Çine’nin eski adıyla Kırkışık Köyü Asmalılar Mahallesi’nde baba ocağında oluyoruz. Amcamlarla ve kuzenlerle beraber üstleniyoruz kurbanın işçilik yükünü. Bu bayram, iş yapan grubun en genç erkeği olmam hasebiyle fazla mı gaza geldim ne, fena yorulmuşum. İki koyun ve bir dananın kesilmesi, derisinin yüzülmesi etinin parçalanması derken, akşam oluverdi.
Osmanlı’nın bir döneminde altı ay kasaplık yapana altı ay bahçıvanlık yaptırırlarmış ya; bayramın ikincisi günü anam tarlaya götürmesin diye birinci günün akşamında kaçtık köyden. Arada sohbetler de ettik. Bizim köyde de gündem FETÖ idi. Köylüler genelde tanıdıkları kişiler üzerinden olaylara yaklaşıyor, yorumlar yapıyordu. Bu işin içinde olup da dışarıda gezenler onların da dikkatini çekiyordu. Çine’de daha geçen bayrama kadar FETÖ için kurban derisi toplayan bir imam, ’10 yıldır hocamız bizim mahallede kendisini iyi biliriz, bu işlerle ve yapıyla alakası yoktur’ diye imza topluyormuş.
Annemin babası, doksana merdiven dayayan dedem Mehmet Akın’ın siyasi yorumları çok değerlidir benim için. “Oğlum, ben bildi bileli bizim ülkemiz böyle, hiç durulmadı. Bizden önce de böyleymiş. Bir türlü bu topraklarda kendi vatanımız gibi rahat edemedik. İnşallah bu yaşanan hadiseler fırsat olur da bu tesis edilir” dedi.
Bayram da okuduğum Ahmet Ümit’in “Elveda Güzel Vatanım” adlı kitabı da bende dedemin anlattıkları ile benzer bir his uyandırdı. İttihat ve Terakki cemiyetinin fedailerinden ve son dönem yöneticilerinden Şahsuvar Sami’nin, Yahudi sevgilisi Ester’e yazdığı mektuplarla anılarını anlatan kitabı tavsiye ederim. İnandıkları davanın Osmanlı’yı ve kendilerini ne hallere düşürdüğünü hayretler içinde okuyacaksınız.
Bayram’ın en neşeli sohbetlerinden birini de üçüncü günü telefonda gerçekleştirdim. Saygı duyduğum, çok önemsediğim ve Aydın için son derece yararlı olduğunu düşündüğüm bir büyüğümün telefonuyla uyandım. “Sen mi büyüksün, ben mi? Kimin araması lazım? Ben senden daha gencim o yüzden ben aradım, bayramın mübarek olsun” dedi. ‘Siz yaşlıları ve gençleri sever önemsersiniz’ demem hoşuna gitti… Gençler ve çocuklarla olan diyaloglarından bahsetti. Kendi oğlunun sınıfında yaşanan bir olayı da gülerek paylaştı; “Sınıfta öğretmen cenneti anlatmış. Öyle bir anlatmış ki, tüm sınıf cennete gitmeye ve bunun için ne gerekiyorsa yapmaya karar vermiş. İçlerinden biri öğretmene sormuş, ‘Hocam cennete internet var mı?’ Öğretmenin, ‘Hayır yok!’ yanıtı üzerine hepsi de cennete gitmekten vazgeçmiş”
Geçmiş bayramınız mübarek olsun.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.