Dün toprağa verilen, Çine Belediye Başkanı Enver Salih Dinçer’i merak ediyorsun. Onun siyasi yaşamının tamamına tanıklık etmiş bir gazeteci olarak hakkındaki düşüncelerimi ve ilişkimizi soruyorsun.
Kendisini tanıdığımda siyasetçi değildi. İnanılmaz naif, sakin, dingin ve huzurlu bir adamdı. Son derece de mutlu görünen bir yaşam sürüyordu. Çine’de belli saikler onu siyasetçi yaptı, huzuru kaçtı.
Alt yapısı olmadığı halde, tamamen kendi sevgisi, sempatisi ve saygınlığı ile yer bulduğu siyasette hızla yükseldi. Parti yönetimine girdi, meclis üyesi oldu, meclis içinden başkan seçildi.
Başkanlık koltuğuna oturduğu günlerde beni çağırdı. “Askerdeyken senin haberlerinle Çine’de ne olup bittiğini okuyordum, ilçeye çok hakimsin, işini iyi yapıyorsun, bana yardımcı olmanı istiyorum” dedi.
Bana verdiği ilk röportaj arşivlerimizde var, bulamazsan sana yardımcı olurum, okursun. Sana kayıtta olmayan sohbetlerimizi ve tespitlerimi anlatacağım. Röportaj bittiğinde, “Ne yapacağım ben?” Diye sordu.
En büyük derdi yüzde kırk sekizle seçilen Osman Aydın’ın yerini doldurabilmek, onun kadar olmasa da ona yakın oy alarak seçilmiş başkan olabilmekti. “Belediyenin borcu var mı?” Dedim. “Yok” yanıtını verdi.
Kendisine borçlanmasını, Pazar yerini yapmasını, Şeyhler Düğün Salonunun hayata geçirmesini ve Kalabak Çayı çevresini düzenlemesini önerdim. Yaptı bunları. Yüzde elli beş de oy aldı. Rüştünü ortaya koydu.
Artık Osman Aydın’ın lütfu ile belediye başkanı olan Enver Salih Dinçer değil, Çine halkının oyları ile seçilen reis olmuştu. Onun seçilmiş başkan olduğu sıralar ben de Çine’den taşınmıştım. Aydın Denge’nin başına geçmiş, ilin tamamı için çalışan bir gazeteciydim.
Çine, meramımdı ama merakım değildi. Orada bir ekibimiz vardı, kurumsal olarak takip ediyorduk ama bireysel olarak yaşamadığım için nadiren görüşüyorduk. Ben ona siyasetçi gibi yaklaşmıyordum, o da bana gazeteci muamelesi yapmıyordu.
O benim için doğup büyüdüğüm, gazetecilik mesleğini edindiğim ilçemin reisiydi. 2019 yerel seçimleri öncesi Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu bizden taraf olmamızı istedi.
Hikayeyi anlattım, biliyorsun. Taraf olmayı reddettiğimiz için seçim sonrası bize ambargo uyguladı. Millet ittifakından hiçbir siyasetçi bizimle profesyonel bağ kurmak bir yana insani iletişim bile kuramazdı. Yasaktı.
Bu durumdan en çok rahatsızlık duyan Çine Belediye Başkanı Enver Salih Dinçerdi. Her karşılaştığımızda, “Seni çok seviyorum ama durumları biliyorsun” derdi. Ben de, “Sorun yok abi benim yüzümden sıkıntı yaşama” derdim.
Zaman bizi haklı çıkardı. Herkes gibi o da Özlem Çerçioğlu’nun gerçek yüzünü gördü. Çerçioğlu’nun ambargolarına rağmen bizimle olan insani ilişkisini artırma eğilimine girdi. Karşılıklı yaklaştık yeniden yakınlaştık.
Babası Ünal Dinçer ile de özel bir hukukumuz vardı. Çalışma arkadaşı Halis ağabey (Kaya) bunun tanığıdır. Çok saygı duyduğum bir büyüğümdü. Cenazesine gidememiştim.
Fevzi Eryalçın ile taziyesine gittik. Orada Saffet Sever ve Ali Dinçer de vardı, kalabalıktı. Salih Dinçer’e dedim ki; Babanın duası kabul oldu. “Allah bana Salih’imin acısını göstermesin” diyordu. Öyle de oldu.
O günden yaklaşık üç hafta sonra beni aradı, “Baldızım Denizli’de klinik açıyor. Ona jest yapmak istiyorum, Denizli medyasından açılışı geniş yer bulsun, bana yardımcı olur musun” dedi. Seve seve oldum.
Açılış günü, sabah (5 ekim) davetiyeyi bana da attı. Hissettim, “Gel” diyordu. Aradım, konum istedim, gönderdi. Ekipten Hazal Bayık ile bastık, gittik Denizli’ye, çok mutluydu. Konuşmadan anlaşabildiğimiz için ikimiz için de keyifli bir ortam oldu.
Özlem Çerçioğlu’nun açılışa katıldığım için onu genel merkeze şikayet edeceğini o da biliyordu, ben de. Milletvekili Evrim Karakoz’un ortamdaki huzursuz halleri de buna işaret ediyordu ama onun umurunda değildi.
Çünkü gemileri yakmıştı. “Aday değilim” diyordu. CHP’de değişimden yana tavır alıyordu. Bu halinden dolayı Çerçioğlu babasının cenazesine gelmemiş, taziyeye bile gitmemiş, il kongresinde ne onu ne de ilçe başkanı Tayfun Şahin’i kurultay delegesi listesine yazdırmıştı.
Son ameliyatından üç beş gün önce telefonla aradım. On dört dakika konuştuk. O günlerde Osman Aydın’ın Efeler Belediye Başkan adaylığı gündeme gelmişti, “Tayfun Başkanımı gönderdim, ‘git bir konuş, geçen seçim küsmüş son ana kadar çalışmalara katılmamıştı, bu kez önden gönlünü alalım’ dedim. Osman Aydın bu ne yapacağı belli olmaz” demişti.
Özlem Çerçioğlu’nun tavır ve tutumlarıyla ilgili karşılıklı dalga da geçmiştik. O’na Çine Madran Gazetesini satmayı düşündüğümüzü, bana müşteri bulmasını söyledim. Çine Madran’ı severdi. “Özellikle ilgileneceğim, siyasetçi olmasam ben bile alırdım. İlçemiz için önemli bir değer, güzel bir marka vs” dedi.
Senin anlayacağın siyasi açıdan şartlar onun lehineydi ve yeniden aday olmaya hazırlanıyordu. Onu en çok sıkan şey artık Çerçioğlu’nun tepesindeki kılıcı değil, göbek fıtığı nedeniyle taktığı karnındaki korseydi. Ondan kurtulursa bu seçimi de kazanacağını biliyordu. Seçilmiş olarak ustalık dönemine gidiyordu.
Bilmediği, tahmin etmediği bir şey oldu. Cenazesinde konuşan CHP Çine İlçe Başkanı Tayfun Şahin’in dediği gibi, “Okyanusları aşmıştı ama derede boğuldu.” Aslında ne oldu biliyor musun? Babasının duası kabul odu.
Çünkü Enver Salih Dinçer, karaciğer nakli olduğunda umutlar tükenmişti. Bizim panelde bile ölüm haberi hazır bekliyordu. O gün, tüm olumsuz koşullara rağmen olmadı, bugün kolaylıkla öldü.
William Shakespeare’nin Hamlet adlı tiyatro oyununda yazdığı, “Serçenin ölümünde bile bir bildiği vardır kaderin. Bugün olacaksa yarına kalmaz. Yarın ölecekse bugün olmaz” gibi...
Bizler beklemiyorduk. Kaderin böyleymiş.
Ünal amcaya selam söyle Salih abi. Ruhun şad, mekanın cennet olsun. Manevi mirasın bizlere emanet.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.