Toplumsal hastalığımızdır bizim. Kendimizi yok saydığımız için mi yoksa artık olduğumuzu sandığımız için mi bilemiyorum. Başkalarına şekil verirsek kendimiz şekil bulacağımız hissine kapıldığımızdan mı; anlamıyorum.
Kaybettiğimizi bile bile, kazanma ümidimiz olmadığı halde bir işi sürdürmemizin ender nedenlerinden biri, o işi yapan, daha iyi yapacak olanların durumunu düşünmektir: Ya çok zengin olursa…
Bunu çok değişik olaylarla örneklendirmek mümkündür. Karşı komşusunun cirosunu, karını, gelecekte sahip olacağı şeyleri hesap ederek yaşayan esnaf, çok bildiğini bağıra bağıra anlatmak zorunda kalır. O elinden geleni yapmıştır, ama felek işi gücü bırakıp onunla uğraşmıştır. Başarısızlığında iklim koşulları, hükümet, belediye ve birçok sorumlu vardır.
Bir işi geliştirmek için çalışmayız, çabalamayız. Hazırın yeteceğini, mevcudun hep aynı devam edeceğini sanırız. Gereksiz yere fazladan çalışanı da, ‘sanki ölmeyecek’, ‘dünyayı sanki bu kurtaracak’, ‘enayi bu’ gibi alaycı tavırlarla eleştiririz.
Üzülerek söylüyorum; bu hastalık tok doğan Aydın halkında çok fazla. Belki o yüzden büyüyemiyoruz. Hep başka illerin başarılarını konuşarak vakit kaybetmekten başlamaya fırsat bulamıyoruz.
Nedense hep kopyacıyız. Özgün olamıyor, kendimize bir tarz oluşturamıyoruz. Bizden yıllar önce yaşayan büyüklerden kopyaladığımız şekilde geleceğimizi belirlemeye çalışıyoruz. Oysa dünya değişiyor, devir değişiyor, şartlar değişiyor… “Ne gerek var” deyip geçiyoruz. “Aydın’a fazla” iddiasında bile bulunuyoruz. Sonra birileri çıkıp bunu yaptığında o işin güzelliklerini görmeden eleştiri yağmuruna tutuyoruz. Bombalıyoruz. Ne geçmişini bırakıyoruz ne de geleceğini…
Burnumuzun dibinde, 15-20 yıl öncesine kadar bizim tarlalarımıza ırgat olarak çalışmaya gelenler bugün dev sanayici oldular, biz 30 dönüm tarlada pamuk/mısır yetiştirerek ağalığımızı, saltanatımızı koruyacağımızı düşünüyoruz…
Yaşadığımız yeri dünyanın merkezi, şahit olduklarımızı da gündemi sanıyoruz. Aldanıyoruz, sadece ve sadece kendimizi aldatıyoruz. Böylesine verimli topraklarda, böylesine bol imkânlarla hiçbir şey yapamamanın muhasebesini yapmak yerine, imkânsızlıklarla başarıyı yakalayanlara çamur atmaya çalışıyoruz.
Bizim sadece yaşadığımız yerin adı: Aydın…
Halk olarak sadece “Aydın” geçiniyoruz.
Nereye kadar?
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.