Karısıyla tartışan gelir.
Komşusuyla kavga eden gelir.
Ayyaşı gelir, berduşu gelir.
Belediye Başkanı’na kafayı takan gelir.
Vali’ye bir maruzatı olan gelir.
İcralık olan gelir.
Keyfi kaçan gelir.
Kendini şair sanan gelir.
Güneşte yanan gelir.
Rakip takımda oynayan gelir.
Aklını oynatan gelir.
Gelir de gelirler…
Anlatır da anlatırlar…
Sonra;
“Yaz bunu gazeteci!” derler.
“İddia sahibi kim diyelim?” deyince de,
Ortak cevapları;
“Sakın beni karıştırmayın” olur.
Olur...
Başka bir arzun?
Gazeteciler, bir nevi toplumun psikoloğu gibidir.
Gazeteci haberi, belgeyle yapar.
Eksik bilgi varsa onu tamamlar.
Hiç olmamış bir şeyi, olmuş gibi yazmaz.
Haberinde eksiklik ve yanlış bilgi varsa da, cevap ve düzeltme hakkına saygılıdır.
Fakat gazeteci, hiçbir zaman herkese yaranamaz.
Yazdıklarından dolayı mutlaka hoşnut olmayan kişiler ve kesimler olur.
Onlar da gazeteciye düşman…
Gazeteciyi tartaklarlar, adliyelerde, sokak ortasında koştururlar, tehdit ederler.
Gazeteci ertesi gün yine işinin başındadır.
Dün Aydın’da yine bu anlattıklarıma benzer üzücü bir hadise yaşanmış.
Benim de 3-4 yıla yakın görev yaptığım Yeni Asır Gazetesi’nin Aydın Bürosu muhabirlerinden, Kazım Yörükce kardeşimiz, yaptığı bir haberden dolayı saldırıya uğramış.
Kendisine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Bu tür olayların tekrar yaşanmamasını diliyoruz.
Fakat dilek ve temenniler ile bu sorunlar çözüme kavuşmuyor.
Çine’de sokak ortasında beylik tabancası ile köpek öldüren bir polis memuru, yaşadığı bu olaydan dolayı tayin edildiği Aydın’da, o konuyu haber yapan gazetecilerin plakalarına “Direksiyon başında cep telefonu kullanmak” gibi uyduruk cezalar yazarak bir nevi intikam almaya çalışıyorsa, gazetecilere benzer saldırı ve baskılar sona ermez.
Gazeteciye bilgi veren “Beni karıştırmayın” diyorsa, gazetecilere saldıranlara da kimse karışmıyorsa, daha çok işimiz var demektir…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.