Türkiye’de bir rivayete göre 1,5 milyon, başka bir rivayete göre de 3 milyondan fazla insan ehliyet affı bekliyor.
Özet olarak, ülkemizde sürücü belgesine sahip olanların yaklaşık yüzde 5’inin ehliyetlerine, başta ‘alkollü araç kullanmak’ olmak üzere çeşitli nedenlerle el konulmuş.
Bu yeni bir durum da değil. 2015’ten bu yana süregelen ve her geçen yıl katlanan, pandemi sürecinde ayyuka çıkan, pandeminin sona ermesi ile de dışa vuran bir sorun.
“Sorun olduğunu da nereden çıkarıyorsun?” diyenler olabilir.
“Alkollü araç kullanmışlarsa, cezalarını çeksinler” de diyebilirsiniz.
Aslında bu bir ceza değil. Bir nevi kısıtlama, yoksun bırakma.
Suç olarak görülen bir konu da değil. Karayolları Trafik Kanunu’na göre işlenmiş kabahatler.
Peki, bu 3 milyonun tamamı bu kabahati işlemiş mi?
Yani, hepsi zilzurna sarhoş bir şekilde direksiyon başına geçip birer trafik canavarına mı dönüşmüş?
Böyle bir şey de yok...
Ülkemizde ticari araç sürücüleri ve kamu hizmetinde çalışan sürücülerin alkollü olarak trafiğe çıkmaları tümüyle yasaklanmış, diğer sürücüler içinse yasal sınır olarak bir litre kanda yarım gram alkole eşit olan, 0.50 promil belirlenmiş.
Ehliyetlerine el konulanların tamamına yakını da, ticari araç sürücüleri.
Yurtiçinde ve uluslar arası taşımacılık yapan lojistik firmalarının, şehiriçi ya da şehirlerarası toplu taşıma araçlarının, servis araçlarının veya diğer ticari araçların sürücüleri bunlar. Aralarında vergi istisnası ve diğer avantajları nedeniyle binek niyetine ticari araç kullanan vatandaşlar da var.
Ehliyetlerine el konulanların tamamı masumdur demek doğru değildir ama peki, ne olmuş da 3 milyon kişi ehliyet affı bekler hale gelmiş?
Pandemi sürecinde eline yüzüne dezanfektan, ıslak mendil süren, enerji içeceği tüketen, muz ve portakal yiyen, hatta Mersin halinde bir mercimek çorbası içtikten sonra direksiyon başına geçen uzun yol sürücüsü bile trafik kontrolünde 0.20 promilden fazla alkollü çıkmış ve ehliyetine el konulmuş.
Tüm bunların konu komşuya karşı duyulan mahcubiyetin yanında açtığı sosyal ve ekonomik yaralar da oluşmuş.
Geçimini sadece direksiyon sallayarak sağlayanlar evlerine ekmek götüremediği için boşanmış, nişan arefesinde olan geçler işlerini kaybettiği için hayatları alt üst olmuş, kıt kanaat geçinen servis şoförleri araçlarında başka sürücü çalıştırmak zorunda kalmış, haftanın 5-6 günü semt pazarlarında tezgah açan esnaflar araç kullanamadığı için işini yapamaz hale gelmiş, hafta sonu çoluk çocuğunu pikniğe götüremeyen babalara adeta esir hayatı hissiyatı yaşatılmış.
Sistem, her ay 30 bine yakın yeni ehliyet mağduru üretmeye de devam ediyor.
Alkol metreyi üflemeyi reddedip kan testi vermek isteyenlere de adeta zulmeden bir düzen işliyor. Emniyet ve hastaneler arasında mekik dokuyan mağdurlar, kendi çabalarıyla da olsa verdikleri testlerde kanlarında alkol çıkmasa da, mahkemeler bunları yok sayıp ehliyetlerin iade edilmediği çok sayıda örnek var.
Ehliyetlerine 6 ay, 2 yıl ya da 5 yıl el konulanların çilesi bununla da bitmiyor.
Süresini dolduranlar, Sürücü Davranışlarını Geliştirme Eğitimi’ne tabi tutuluyor. Fakat üstelik belli bir ücreti olan bu eğitime katılabilmek zannettiğiniz gibi öyle çok kolay da değil. Bazı şehirlerde ehliyet mağdurları, kısaca SÜDGE denen bu eğitime katılabilmek için bazen 2 yıl beklemek zorunda kalıyor. Yani hem süre, hem de ekonomik olarak duble mağduriyet yaşıyorlar. Kağıt üzerindeki, mevzuattaki bu sistem işlemiyor, işletilemiyor.
Alkollü araç kullananların, hız limitlerine uymayanların ve diğer trafik suçlarına karışanların ve hele ki bunları alışkanlık haline getirenlerin ehliyetlerine belli sürelerle el konulması, çok güzel ve yerinde bir uygulama gibi gözüküyor olabilir. Bizi muasır medeniyetlerin çok ilerisine taşıyacağı da düşünülebilir. Fakat kazın ayağı öyle değil. Kitaptakilerle, sahadaki gerçekler çok farklı…
İşte o nedenledir ki, yukarıda da genişçe anlatmaya ve açıkça anlatmaya çalıştığım nedenlerle, bu sistem vatandaşı devletine düşman ediyor ve bunlara her ay 30 bin kişi katılıyor. Önce yaşadıklarını fıkra zannedenler, hayatlarının kararmaya başladığını fark edince iş işten geçmiş oluyor ve çığlık atmaya başlıyorlar. Bunların içinde namazında, niyazında, ömründe ağzına bir yudum alkol sürmemiş hacı abiler, ablalar dahi var.
15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası kararlı bir mücadeleyle FETÖ ve devletimize çöreklenmiş paralel devlet yapılanması fiziken ve fiilen temizlenmiş ve temizlenmeye devam ediyor olabilir. Fakat bunların ehliyet konusunda olduğu gibi mevzuatlarımıza döşediği mayınlar etkinliğini hala sürdürüyor.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu başta olmak üzere devletimizi yönetenlerin, bu hain paralel devlet yapılanmasının yasa ve mevzuatlarımıza döşediği bu mayınların farkına varıp, mağduriyetlere sebep olan ve devletine düşman üreten düzenlemeleri acilen gözden geçirmeli ve düzeltilmelidir. Yaklaşan seçimler öncesi mağduriyetler ve oluşan kırgınlıklar ivedilikle giderilmeli, gerekirse telafisi mümkün olmayan mağduriyetler de tazmin edilmelidir.
Bu, ülkemizde milyonlarca ehliyet mağduru oluşturan, mevzuatlarımıza döşenen mayınlardan sadece bir örnek.. Hukukta, sağlıkta, eğitimde ve diğer alanlarda da benzer mayınlar, insanlarımızın canını daha fazla yakmadan söküp atılmalıdır.
Devletteki yapılanmalarına kısaca PDY dediğimiz bu teröristlerden hukuk sistemimiz dışına atılmış olanların tuttuğu tutanakların, yürüttüğü soruşturmaların, verdikleri hükümlerin mağduru olan ve yeniden yargılanmaları mümkün olmadığı için genel af isteyenlerin talepleri de göz ardı edilmemeli.
Unutmayın ki, çoğu bilinmeyen, duyulmayan ya da önemsenmeyen mağdurlar ordusuyla gidilen bir seçimde zafer beklemek, geçmişteki zaferlerin sarhoşluğu olur ve o alkol metre sizi de 5 yıl ehliyetsiz bırakabilir…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.