Geçtiğimiz Cumartesi günü akşam saatlerinde Didim yakınlarında geçirdiği trafik kazasında vefat eden ve Pazar günü (Babalar Günü) toprağa verilen üst kat komşumuz Avukat Tahsin Metin abinin küçük kızı Yasemin’in, ‘Bir babaya veda ancak bu kadar güzel anlatılabilir’ denilebilecek türdeki yazısını, aşağıda aynen sizinle paylaşıyorum. Tahsin abiye bir kez daha Allah'tan rahmet, başta eşi ve kızları olmak üzere, tüm sevenlerine sabırlar diliyorum.
İşte okudukça ağladığımız ve Tahsin abiyi daha iyi tanıyıp anladığımız Yasemin’in o güzel yazısı:
“Bir varsın bir yoksun. Dünyanın en saçma olayı, dün konuştuğun insanın bugün hayata gözlerini yumması değil midir?
İstanbul’dan Aydın’a sabah gelmiştim ki akşamüstü babamın trafik kazası geçirdiğini öğrendim. Yoğun bakıma alınmış. Ağlaya ağlaya bitap düştük annem ve ablamla. Apar topar yola koyulduk ki babaannem aradı “yoğun bakımdan çıktı, bize gelin” dedi.
Ben hastaneye gitmeyi, babamı görmeyi kafaya koymuştum. Hayatımda en uzun yol, bu yoldu sanırım. Babama kavuşmak görmek için yanıp tutuşuyordum. Yoğun bakımdan çıktığını öğrenince, içimiz bir nebze de olsa rahatlamıştı.
Sonra Didim’e vardık. Babaanneme geldik. Evden içeri girmemle, kalabalığı görmem bir oldu. İnanmak istemedim. O kalabalığın içinde babaannemi gördüm, “Babam yoğun bakımdan çıktı dimi iyi şimdi!” diye haykırdım.
Babaannem bana ağlayarak yanıt verdi. İnanmak istemedim. İnanamadım. Ayaklarım beni taşıyamayacak duruma geldiğinde, kendimi bıraktım. “Baban rahmetine kavuştu kızım” dediler, inanmadım. İnanamazdım ki babam ölemezdi. Beni bırakamazdı. Daha dün konuşmuştuk çünkü. “Ne zaman geliyorsun kızım?” demişti heyecanla. “Bugün yola çıkıyorum babacııım” demiştim, sevinmişti çok. Sabah da aramış beni, geldim mi diye. Saatler sonra hayata gözlerini yumması dünyanın en saçma şeyi değil mi?
Bütün bir gece ne yaptığımı hatırlamıyorum. Sadece ağlayabildim sanırım. Sonra bana babamın hayrına yapılan pideden yememi söylediler, ayran verdiler yanında. Dokunamadım bile hiçbirine. Dokunamazdım ki babamın hayrına yapılmıştı o, nasıl yiyebilirdim? Sanki onu yesem, öldüğü kesinmiş gibi.
Öldüğüne inanmıyordum ki. İnanamıyordum. Bu kadar basit olamazdı. Böyle bir anda gidemezdi. Bir trafik kazasına yenilmezdi babam, güçlüydü. Kaç trafik kazası atlatmıştı önceden. İnanmadım tüm gece. Kötü bir şakaydı sadece. Ya da korkunç bir kabus. İnandırmaya çalıştılar. Kemeri takılı değilmiş, kafasını çok sert vurmuş. Hastaneye kadar dayanmış, nabzı az çok atıyormuş, ama sonra dayanamamış kalbi. Benim babamın o iyi kalbi duruvermiş bir anda.
Görmeden inanamazdım. Sabah hastaneye götürdüler bizi, görmemiz için. Çok ısrar ettik. Son bir kere de olsa görmeliydim babamı. Belki inanırdım. Morga götürdüler bizi. “Kötü olursun, bakma” dediler, direndim. Kötü olsam da görmem lazımdı. Aylardır görmemiştim babamı.
Açtılar kapağı. Sadece baktım. Hiç kötü olmadım. Alnında ufak bir darbe ve birazcık kan vardı. Kan izi olmasa, aynı uykuya yatmış gibiydi. Gülümsüyordu yemin ederim. O kadar masumdu ki. Huzura erdiğine inandım. Ama hala öldüğüne inanmadım. Sanki elini tutsam kalkıp benimle gelecek, evimize gidecektik.
Elini tutamadım, o da gelmedi. Saatlerce cenazesinin eve gelmesini bekledik. O sırada birlikte bir daha yapmaya fırsatımız olmayacak şeyleri düşünüyordum. O kadar çok şey çıktı ki ben bile şaşırdım. Sonra cenaze arabası geldi. Bir daha görmek istedim. Sonuçta gerçekten ölmüşse, bir daha kaç kere görebilecektim canım babamı? Arabaya çıktım, kefenini açtılar, aynı o morgda gördüğüm gibiydi. Tatlı tatlı uykusuna yatmış da gülümsüyordu. Dokunmak istedim suratına. Elimi titreye titreye yanaştırdım, çenesine hafifçe dokundum. Buz gibiydi. Benim sıcacık, en ufak sıcakta terleyen babam, üşüyordu sanki. Okşadım usulca çenesini. Sonra haykırmış olmalıyım ki beni aldılar oradan. Sonra camiye gelmiştik, arabaya bindirmiş olmalılar.
Cami çok kalabalıktı, Pazar günü olmasına rağmen onu sevenlerle dolup taşmıştı. En son onu gören bir teyze yanımıza geldi. “Yüzmeyi çok seven kızı kimdi?” dedi. “Benim!” dedim son sesimle. “Seni anlatıyordu, İstanbul’dan geleceğin için çok mutluydu, yanına seni görmeye geliyordu” dedi. Nefes alamadım o an. Bir arkadaşına yola çıkmadan önce “kızlarımı görmeye gidiyorum” demiş. Bize geliyordu babam. Bizi görmeye, yanımıza. Neden gelemedin babam neden? Sen gelmeseydin, biz gelirdik sana. O yola çıkmasaydın keşke. Son yolculuğunmuş be babam...
Sonra camiden mezarlığa geçildi. Bir ton arabadan zar zor vardık. Hemen kestirme yollardan canım babamın gömüleceği yere ulaşmaya çalıştım. Allah affetsin, taşla çevrilmeyen bazı mezarlara bilmeden basmış olabilirim. İnanmam için onu o toprağın altında görmem gerekiyordu.
Sonunda vardım. Tabutta küçücük görünüyordu, benim aslan kalpli iyi niyetli babam. Çıkardılar tabuttan, sarılmak istedim. Sarılamadım. Yatırdılar yavaşça mezarına. Üstünü tahtayla kapatırlarken engellemek istedim, “kapatmayın üstünü ya çıkamazsa..” Sonra toprak atmaya başladılar üstüne. Benim babamın üstüne toprak atıyorlardı. Dayanamadım. Onlar niye atıyorlardı. Onlar babamı, benim tanıdığım gibi tanımıyorlardı ki. Küreği istedim. Çok az bir toprak aldım, atmaya çalıştım, yapamadım. Atamazdım. Allah’ım benim babamdı o. O ana kadar inanmıyordum. O an da inanmadım. Ama anladım.
Kapattılar mezarını toprakla. Herkesin gitmesini bekledik. Oturdum usul usul toprağını okşadım. Sanki yüzünü okşuyordum şefkatle. Bir daha konuşmak istediğim zaman buraya mı gelecektim yani, bir daha beraber hiç denize gidemeyecek miydik? Hep bu yaşında hatırlayacağım babamı, sanırım en çok bu üzdü. Yaşlılığını, beyaz sakallı tonton halini düşlerdim hep…
Küçükken bizi salıncağa bindirir, “daha hızlı baba!” diye, dilimde tüy bitene kadar bağırırdım, o da sallardı. Gökyüzüne çıkardım sanki. Şimdi gökyüzüne sen mi çıktın babam? Bu hayatta en çok okumamızı istedin. Mezuniyetimizi görmeden niye gittin babam? Biz seni nefesimizin son zerresine kadar gururlandıracağız. Biz de senin gibi başarılı avukatlar olacağız. “Kızlarıma mesleklerini kazandırdım” diye anlatıp seviniyormuşsun hep. Sen olmasan, yapamazdık babam.
Hep huzurlu olursun umarım. Bizim her zaman yanımızda olacaksın. Hala inanmıyorum öldüğüne. Yanlış anlamasın beni Allah’ım, onun verdiği canı sadece o alır. Sadece biraz zamana ihtiyacım var belki. Bir de zamanlama biraz kötü sanırım. Babalar Günü’nde toprağa verdik babamı. Birçok insan şimdi babasının yanında mutluyken, ben senin toprağına sarıldım babam…
Tek istediğim artık huzurlu ol... Huzur içinde yat... Ben seni hep benimle dans ederken, neşeli ve mutlu hatırlayacağım canım babam. Sonuçta kaç kız babasıyla böyle dans edebilir ki… Mekanın cennet olsun…”
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.