Yazmıyordum, yazmayacaktım, yazmamalıydım.
Yazıyorum, yazacağım, yazmalıyım.
En son üç buçuk ay önce, 19 Ağustos'ta, şu içimizi yakan yangınlarla ilgili yazmışım.
“Hayvancılık ölmeseydi, ormanlarımız yanar mıydı?” diye.
Yanmasın ama “saç tarayanlar” olduğu sürece ormanlarımız, bağlarımız, köylerimiz yine yanar.
Aydın’ın her alanındaki yangınlarını söndürmesi gerekenler, maalesef hala ‘kutu kutu pense’ oynuyor.
Evveliyatını çok bilmem ama benim bildiğim 35 yıldır bu böyle.
Çocukluğunuzda oynadığınız, çocuklarımızın hala oynadığı belki özünde güzel bir oyun.
Avrupa menşeli bu oyunda, çocukların birlikte hareket edebilmeleri, anlayabilmeleri, kavrayabilmeleri, iletişim ve etkileşimlerini artırabilmeleri amaçlanmış.
Bir kaynağa göre, ‘kutu kutu pense’ sözünün özü, ‘dinle, dinle, düşün’ olarak aktarılıyor.
Aydın’da çocukları bilmem ama büyükler 30 – 35 yıldır bu oyunu oynuyor.
Son 10 – 15 yıldır ise sürekli değişen ve bir öne, bir arkaya dönen aktörleriyle, Aydın’da ‘kutu kutu pense’ tiyatrosunu izlemeye devam ediyoruz.
“Arkadaşım A… arkasına dönse…”
“Arkadaşım K… arkasına dönse…”
“Arkadaşım İ… arkasına dönse…”
“Arkadaşım S… arkasına dönse…”
“Arkadaşım F… arkasına dönse…”
“Arkadaşım C… arkasına dönse…”
“Arkadaşım E… arkasına dönse…”
“Arkadaşım D… arkasına dönse…”
Bu liste uzayıp gidiyor.
Döndükçe dönüyorlar.
Bir arkaya dönüyorlar, bir öne dönüyorlar.
Bir sağa havlıyorlar, bir sola…
Bunları döndüren merkez ise sabit duruyor.
Arada "kuçu kuçu pençe" diyor.
Etrafında bunca yanar döner olmasından büyük keyif alıyor.
Olan Aydın’a oluyor.
Kentin kaynaklarının tamamına yakını, bu tiyatroya harcanıyor.
Yukarıda da dediğim gibi, Aydın’da 35 yıldır oynanan bu tiyatroda çok dönen gördüm.
Her nedense, dönüşü muhteşem olan hiç bir fırıldağa henüz rastlamadım.
Tellidede ve Kemer Mezarlığı’ndakiler de dahil…
Sadece Aydın’ın yerli gocaman çocukları değil, Türkiye’nin değişik coğrafyalarından, taaa İran sınırından bile gelip bu tiyatroda rol kapanlar var.
Arada taş atıp, bunların oyununu bozmak isteyen kravatlı, cübbeli yabancılar da oluyor olmasına ama onlar da o zehirli elmadan bir kaç ısırık alıp, dönüp gidiyorlar.
Daha ne kadar dönecekler bilmiyorum.
Bildiğim bir şey var ki, onlar döndükçe Aydın yerinde sayacak hatta daha da geriye gidecek.
Biz konumuza dönecek olursak;
Yazmayacaktım, yazmamalıydım, yazdım.
Yazdım da başım göğe mi erdi?
Onun cevabını da, artık Aydın’daki bu kutu kutu pense tiyatrosundan midesi bulananlar versin.
Kaldıysa...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.