Gündemin yoğunluğundan, bazı mühim konuları ıskalıyoruz.
Bunlardan biri de, son günlerde Aydın’ın Germencik ilçesindeki incir bahçelerinde oluşan devasa yarıklardı.
Bazı bölgelerde kilometrelerce uzunluğa sahip topraktaki bu çatlamalarla ilgili, benim görebildiğim kadarıyla tatmin edici bir açıklama da yapılmadı.
“Daha önce de olmuştu” deyip konuyu önemsizleştirenler de oldu.
“Jeotermal elektrik santrallerinden kaynaklanıyor” diyerek basit, kolaycı ve yaftalayıcı bir yol izleyenler de.
Oluşan çatlakların depremlerden kaynaklandığını öne sürenler de…
İşin aslına bakılırsa, Germencik’teki bu çatlaklar, aslında bu yaz kısmen yaşadığımız ve gelen daha büyük bir tehlikenin de habercisi gibi.
2007’de de bölgede zeminde benzer çatlaklar ve toprak kaymaları yaşanmış, fakat bunların uzunluğu 20-30 metrelerle sınırlı kalmış.
Şimdi ise hem daha geniş bir alanda ve hem de daha uzun ve daha korkutucu etkiye sahip çatlaklar, bu konuyu önemsememizi ve enine boyuna incelememizi gerektiriyor.
İşin uzmanı olmasam da, bu çatlakların oluşmasında bölgedeki jeotermal enerjinin kullanılmasının çok etkili olmadığını düşünüyorum. Jeotermal elektrik santralleri, çok derin sondajlarla çıkardıkları sıcak suyu, enerjiye dönüştürdükten sonra tekrar yine derin bir şekilde geri gönderiyor. Yani, yüzeyde böyle çatlakların oluşmasına yol açma ihtimali çok düşük.
Şayet jeotermal kullanımı zeminde böylesi devasa çatlaklara yol açmış olsaydı, 40 yılı aşkındır jeotermal enerji üretimi yapılan Buharkent ve Sarayköy bölgelerinde sadece tarım alanları değil, yerleşim yerleri de büyük zarar görmüş olurdu.
Germencik’teki son devasa çatlakların depremlerden kaynaklandığını söylemek de çok mantıklı değil. Çünkü bölgedeki son depremleri incelediğinizde, böylesine etki yapabilecek büyüklükte ve şiddette bir deprem kaydı da bulunmuyor.
Geriye bir tek ihtimal kalıyor. İhtimalden öte, ‘görünen köy kılavuz istemez’ türünden, kesine yakın bir sonuç.
Bu yıl Aydın Ovası’nda, kuraklık nedeniyle barajlardan sadece 2 kez su verildi. Fakat tarım ürünlerinde çok büyük bir kayıp yaşanmadı. Yani eskiden 5 kez su verilen pamuktan da, diğer ürünlerden de yine geçmiş yıllara yakın rekolteler elde edildi.
Ürünlerde kuraklık kaynaklı yaşanan kısmi kayıplar da, fiyatlarla dengelenmiş oldu.
Bu durumda ortaya şöyle bir sonuç çıkmıyor mu? DSİ’nin tarımsal ürünler için barajlardan vermediği su, bir şekilde yer altı kaynaklardan sağlandı. Yeraltı suları çekildikçe de, özellikle sıvılaşmış zemine sahip bölgelerde çökmeler ve bu çatlaklar oluştu.
Aslında Germencik’te yaşanan bu tehlike, Aydın’ın her yerinde yaşanması muhtemel tehlikelerin de habercisi değil mi?
Sadece tarımsal sulama için değil, yerleşim yerlerine içme ve kullanma suyu temini için de bölgede çok sayıda sondaj açıldığı biliniyor.
Açılan sondajları takip eden bir mekanizma ve devlet kurumu var mı? Son yıllarda Aydın’da kaçak açılan ve kullanılan sondaj kuyuları için bir tedbir, denetim ve ceza işlemi yapılmış mıdır?
Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü’nün ‘kullanıma kapattık’ dediği, yani ‘yeraltı sularının çıkarılmasına müsaade etmiyoruz’ dediği sahalarda kaçak ve ruhsatsız sondaj kuyuları açılmış ve kullanılmış mıdır?
Bunların hepsi cevap bekleyen sorular.
Sadece ‘Germencik’te ne oldu?’ sorusuna cevap aramak da yetmez.
Aydın’ı nasıl bir tehlike bekliyor?
Kuraklık birkaç yıl daha devam ederse, sadece tarım arazilerinde değil, şehirlerin ortasında da devasa çatlaklar oluşur mu?
Depreme gerek kalmaksızın binaların yıkılması, canlıların zarar görmesi ihtimali var mıdır?
Birileri Aydın’ın suyunu ve geleceğini, magazinsel söylem ve eylemlerle koruyamayacağımızın artık farkında mıdır?
Yoksa, olmayan su aka aka yolunu bulsun diye beklemeye devam mı edeceğiz?
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.