Eskiden biz gazetecilerin tek rakibi vardı.
Fısıltı gazetesi...
Devir değişti.
Teknoloji gelişti.
Rakiplerimiz çoğalmaya başladı.
Facebook, Twitter ve diğer sosyal medya araçları gazetelerden, televizyonlardan, radyolardan ve fısıltı gazetesinden daha etkin hale geldi.
İnsanlar kendi haberlerini, artık kendileri paylaşıyor.
Kim, kiminle, nerede?
Ne yeyip içiyorlar?
Hangi filmi izliyorlar?
Hangi ruh halindeler?
Tüm bunları masamızdaki, dizimizdeki bilgisayarlardan, elimizdeki telefonlardan takip edebiliyoruz.
Kendi haberlerimizle yetinmiyor, beğendiğimiz başka haberleri de takipçilerimizle paylaşabiliyoruz.
Sıradaki şarkıyı sevdiklerimize armağan etmek için bir radyo istasyonunu aramaya, ismimizi yazdırmaya gerek yok. Dilediğimiz şarkıyı, türküyü ve şiiri bir tıkla sosyal medyadan paylaşarak egomuzu tatmin edebiliyoruz.
Küfrün en kalitelisini adrese teslim ve umuma açık bir şekilde sosyal medyada haykırıp deşarj olabiliyoruz.
En etkin siyasi ve ideolojik propagandayı da, sosyal medyada gerçekleştirebiliyoruz.
Bu kadar içli dışlı olduğumuz, hayatımızın bir parçası haline gelmiş sosyal medyanın engellenmesine de tahammül edemiyoruz.
Edepsizce kullananlar için uygulanan ve uygulanacak yaptırımlara bir sözümüz yok.
Fakat sosyal medyayı edeplice kullananların günahı ne?
Bu yapılan, bazı edepsizler sürekli kirletiyor diye umumi tuvaletin sularını kesmek ya da kapısına kilit vurmak değil de nedir?
Hele ki bu seçime bir hafta kala yapılınca, tüm ülkeyi “b..” kokusu sarıyor.
Sosyal taharet için, suları bir an önce açın.
Yoksa, umumi tuvaletini kapattığınız halk, 30 Mart'ta ağzınıza...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.