Geçen gün, Aydın Birinci Sanayi Sitesi’nde, sanayi tipi testerelerin bileyiciliğini yapan 50’li yaşlarda bir ustamızı ziyaret ettik.
Mütevazi ama teknolojik makinelerle donatılmış bir dükkanda tek başına çalışıyor.
Eşi de ona yardım ediyor. Kendisi teslimata ya da servise çıktığında, hanımı dükkanlarına göz kulak oluyor.
“Çırağın yok mu usta?” dedim.
Gençlerin sanayiden kaçtığını, gürültülü, kirli paslı işlerde çalışmak istemediğini, Aydın’da aynı işi yapan 3 usta daha olduğunu ve onların da yalnız çalıştığını söyledi.
Bir gün sonra ASTİM Organize Sanayi Sitesi’nde hidrolik makineler üreten bir tesise uğradık.
Dışarıdan devasa bir fabrika ama orada da durum farklı değil.
Baba mal almak için İzmir’e gitmiş, 30’lu yaşlardaki oğlu CNC makinelerin başında üretim yapıyor.
Onlar da çırak ve yetiştirecek eleman bulamamaktan şikayetçi. Endüstri Meslek Lisesi veya Anadolu Teknik Lisesi’nden bu işi öğrenmek için gelecek gençlere, devletin verdiği ücretin dışında ayrıca haftalık bin lira vermeye hazır olduklarını ama talep olmadığını söylüyorlar.
Son yıllarda meslek liselerine “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” sloganıyla olağanüstü bir veriliyor.
Özellikle 8 yıllık zorunlu eğitime geçilmesinin ardından oluşan ara elaman sorununa çözüm aranıyor.
Bu alanda Aydın’da da güzel işler yapılıyor.
Türkiye’nin dört bir yanından meslek liselerinin yaptıkları üretimlerle önemli ihtiyaçları karşıladığı, hatta milyarlık ihracatlar yaptığı haberleri de geliyor.
Şu bir gerçek ki, üretmezsek yok oluruz.
Körü körüne üretmek değil tabii ki. Bilinçli, planlı ve teknolojik olanakları kullanarak, dünya ile rekabet edebilecek şekilde üretmek…
Bugünlerde sanayi sitelerindeki ustalar ve diğer alanlardaki esnaf ve sanatkarlar çırak bulamamaktan şikayet ederken, çeyrek asır önce çıraklık ve stajyerlik yapanlar haklarının gasp edilmesinden şikayetçi.
Meslek liselerinde veya çıraklık okullarında haftanın bir iki günü eğitim görüp diğer günlerinde sanayi sitelerinde, okul atölyelerinde veya muhasebe ofislerinde fiilen çalışan ve kendilerine sigorta numarası ve kimliği verilenler, bugün EYT kapsamı dışında bırakılmanın kırgınlığını ve öfkesini yaşıyor.
Staj sigortası ve çıraklık mağdurları, uzun süredir yürüttükleri mücadelelerini daha da yoğunlaştırdı.
Sosyal medyada bir günde 3 milyon tweet atarak, şehirlerin meydanlarında basın açıklamaları yaparak seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Kendilerine verilen sigorta kimliklerinde yer alan işe başlama tarihlerinin, SSK girişi olarak kabul edilmesini, emeklilik işlemlerinde bu tarihlerin dikkate alınacağı bir yasal düzenleme yapılmasını, fiili çalışmalarının ve emeklerinin yok sayılmamasını istiyorlar.
EYT kapsamında 2 milyon 250 bin kişinin emekli olacağı belirtiliyor.
Bir günde 2-3 milyon tweet atmış olsalar da bana göre staj ve çıraklık sigortası mağdurlarının sayısı 700-800 bin kişi.
Onların talep ettiği şekilde bir düzenleme yapılırsa, belki EYT’den emekli olacakların sayısı 3 milyona yükselir.
Devletimiz bu yükü kaldırır.
Zaten onlar staj ve çıraklık başlangıcının SSK başlangıcı yasılmasını ve emeklilik için gerekli olan süreleri borçlanmak istiyorlar. Yani aslında devlete çok fazla bir külfet de getirmiyorlar. Hatta bir anda emekli olacakların oluşturacağı mali sıkıntıya, kaynak olarak değerlendirilebilecek bir kitle.
Çeyrek asır önceki çırak ve stajyerler bu durumda. Günümüzde yaşanan çırak sorununu da yukarıda ortaya koymaya çalıştım.
Devletimizin bugün staj ve çırak sigortası mağdurlarını dikkate alarak onların haklı taleplerini yerine getirmesi ve bu konuda kalıcı bir yasal düzenleme yapılması, günümüzdeki gençlerimizin sanayi sitelerine ve üretime yönelmesini de sağlayacaktır.
Aksi halde staj ve çıraklık sigortası mağduru bir anne baba, aynı mağduriyeti kendi evladının yaşamasını da istemez.
Stajyer ve çırakları, üreten insanları küstürmeyin.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.