Dilimize yerleşmiş Arapça kökenli kelimelerdir, tecavüz ve tezahürat.
İlk işittiğimizde veya okuduğumuzda hemen bir cinsel saldırı olgusu gibi algılasak da ‘tecavüz’ kelimesinin Türk Dil Kurumu’ndaki anlamları; “1. Saldırı, 2. Namusuna saldırma, sarkıntılık, 3. Başkasının hakkına el uzatma, 4. Aşma, ötesine geçme” şeklindedir.
Türk Dil Kurumu, ‘tezahürat’ kelimesini ise “1. Bağırıp çağırarak, alkışlayıp tempo tutarak yapılan gösteri, 2. Hastalıklarda belirtiler” şeklinde anlamlandırmaktadır.
Bu memlekette herkes yaptığı veya kendisine yapılan güzel tezahüratlarla gündeme gelmek, televizyonlarda görünmek ve gazetelerde boy boy fotoğraflarının yayınlanmasını ister. Fakat hiç kimse uğradığı veya yaptığı tecavüzün duyulmasını istemez.
Gazetecilerin görevi ise her ikisinin de haberini yapmaktır. Tezahüratın haberini yapıp tecavüzü görmezden gelen gazeteci, zaten kendi mesleğine tecavüz etmiş demektir.
Sen 16 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz etmek iddiasıyla yargılanacaksın, hakkında 15 yıl hapis cezası verilecek ve taraftarı olduğun takıma tezahürat yapmak için geldiğin statta hakkındaki kesinleşmiş bu hapis cezası nedeniyle tutuklanacaksın ve gazeteciler bunu haber yapmayacak, öyle mi?
Sen tribünde birlikte tezahürat yaptığın bir tecavüzcü ile çekilmiş fotoğrafın kıyısında kenarında göründün diye onun bunun gazıyla sabahın köründe gazete binasını basıp küfür ve hakaret edeceksin, biz susacağız, öyle mi?
Sen taraftarı olduğun takımın haberlerini, Aydın’daki amatör maçları, sporla ve diğer konularla ilgili tüm gelişmeleri bin bir emek ve fedakarlıkla bilgisayar ve cep telefonunun ekranına taşıyanları, kesinleşmiş bir yargı kararını haber yaptıkları için yalancılıkla suçlayacak, küfredecek ve aşağılayacaksın ve biz bunları yargıya taşımayacağız, öyle mi?
Yok, öyle bir dünya…
Sen 10 yıldır sürdürdüğün saltanatına ve menfaatlerine ters düştü diye Gezi eylemlerine çanak ve alkış tutacak, 17 ve 25 Aralık operasyonlarıyla bu ülkeye tecavüze yelteneceksin, devlet senin özgürlüklerine tecavüze kalkınca da “Zaman sahip çıkma zamanı” diyeceksin, öyle mi?
O zaman da birileri haklı olarak çıkıp “Onu zamanında düşünecektin” deyiverir. Diyorlar da…
Biz mesleki sorumluluğumuz ve refleksimiz gereği, bu ülkede gazeteciliğe, yayıncılığa ifade ve düşünce özgürlüğüne yapılan tüm saldırı ve engellemelere karşı çıktık ve çıkmaya da devam edeceğiz.
Mesleki tepkilerimiz nedeniyle ‘fırsat bu fırsat’ dercesine bize ideolojik yaftalamalarda bulunmaya çalışanlara da arkalarını sağlama almalarını öneriyorum. Çünkü bu puslu havada kimin, kimin ırzına geçtiği belli değil…
Belli olan bir şey var ki bu ülkenin fertlerini birbirine tecavüz ettiren dış güçlerin, tüm yaşananları bir komedi filmi gibi izliyor olmaları.
Gönül istiyor ki tüm kesimleriyle tek yürek olup hep bir ağızdan tezahürat yapıp, tüm dünyaya Türk’ün gücünü haykıralım.
Fakat bu mümkün değil.
Çünkü bu ülkede haklılar ve güçlülerin değil, sadece tecavüze uğrayanların, tecavüzleri haber yapılanların ve tecavüzcülerle tezahürat yapanların sesi çıkıyor.
Toplumun ‘makul’ bir kesimi de “tecavüz kaçınılmazsa…” kabullenişinde.
Nerden nereye…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.