Son dönemde bizim gazetedeki arkadaşlara bir ‘fısıltı’ merakı sardı gidiyor.
Bir grup arkadaşımız her hafta “Yerin Kulağı” mahlası ile “Fısıltı” isminde bir köşe hazırlıyor.
Nam-ı değer Cem Ulucan da, yine aynı gün köşesindeki ‘Gerçek Fısıltı’ bölümü ile tabakhaneye şey yetiştirir gibi onlara cevap veriyor.
Yazacak ‘fısıltı’ bulamayınca da birbirlerinin dedikodusunu yapıyorlar.
Okurların önemli bir kısmı da bu durumdan memnun gibi gözüküyor.
Yani bizim Denge’ciler, bir nevi arz-talep dengesini de kurmaya çalışıyorlar.
Mesleki açıdan çok hoş bir durum olmasa da doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğu ülkemiz ve Aydın şartlarında, arkadaşlarımız bu tür ‘fasa fiso’ gazeteciliği ile günü kurtarmaya çalışıyorlar.
Sakın ola yanlış anlaşılmasın, tüm bunları bir özeleştiri olarak yazıyorum.
Keşke ülkenin ve Aydın’ın şartları daha müsait, gazeteciler daha özgür, toplum daha bilinçli, ülkemizi ve kentimizi yönetenler daha olgun olsalar da ‘fasa fiso’ gazeteciliğine gerek duyulmasa.
Keşke bu şehirde hırsızlığı belgeli, kendi bakanlıklarınca da bu fiilleri nedeniyle cezalandırılan müdürlerin haberini yapan gazeteciler, tazminat ödemeye mahkum edilmese.
Adalet, toplumda beş paralık itibarları olmadığı halde, parası ve siyasi gücü ile adliyeleri ele geçirenlerin lehine çalışmasa, birileri buna göz yummasa da gazeteciler hakkında zorlama iddianameler hazırlanmasa, adalet duygusundan yoksun ‘yaktım çıranı’ mantığı ile cezalar verilmese.
Size sadece şunu söyleyebilirim ki bu ülkede basın özgürlüğünü teminat altına alan yasalarımız kadar, bunu gerçekten uygulayan hakim ve savcılarımız da olsaydı, bizim arkadaşlarımız ‘fısıltı’ gazeteciliğine gerek duymazdı.
O zaman ne mi olurdu?
Kendisini ziyarete gelen milletvekillerini ve beraberindeki heyeti bekleme odasına aldı diye hemcinsi sekreterine hiddetlenen, öfkesine hakim olamayıp kolunu sıkıp sırtını yumruklayan ve sonrasında milletvekillerinin karşısına dikerek onlardan tek tek özür dileten bir belediye başkanının bu fiilini oradaki gazeteciler (gazeteci olduklarını sananlar) bir tiyatro gibi izlemez, bunu sıradan bir durummuş gibi görmez, fotoğrafını çeker ve haberini yapardı.
Gazeteciler, gerçekten gazetecilik yapabiliyor olsaydı;
Bir belediye maliyeti bin 750 lira olan imsakiyeler için 15 bin lira ödemek zorunda kalmazdı. Kamunun kaynakları çarçur edilmezdi.
Bu şehrin valisi, belediye başkanı, oda başkanları, diğer kamu görevlileri rahat uyuyamazdı. Her adımlarını dikkatle atarlardı, günlerini gün edemezlerdi.
Onların gazeteci sandıkları da bu şehrin sokaklarında ‘ben gazeteciyim’ diye gezemezdi.
George Orwell, “Gazetecilik, başkalarının basılmasını istemediklerini basmaktır. Ondan ötesi halkla ilişkiler çalışmasıdır” demiş. Doğru da demiş.
Şu an Aydın’da gazetecilerin yaptığı ve gazetecilerden yapması istenilen ‘halkla ilişkiler çalışması’ ile sınırlıdır.
Fasa fiso gazeteciliğine gerek duyulmayan, gerçek gazeteciliğin yapılacağı günler de yakındır.
Onlar istese de istemese de…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.