“Hafta sonu Cumhurbaşkanı Aydın’a gelecek;
Aydın Büyükşehir Belediyesi’nde dönen dolapları,
Belediye bürokratlarının aldığı rüşvetleri,
Aydın’ın kaynaklarının yıllardır nasıl çarçur edildiğini,
İpsiz sapsız adamların belediye şirketlerine çöreklendiğini,
Sonra da o şirketlerin milyonlarca lira zarar ettiğini,
Aydın’da yargının sağlıklı işlemediğini,
Birkaçı dışında bürokratların hepsinin yan gelip yattığını,
FETÖ’nün hakimiyeti henüz tam olarak silinememişken, başka başka terör ve suç örgütlerinin de Aydın’a çöreklenmeye çalıştığını,
Üniversitedeki hizipçiliğin, Hizbullah’tan daha tehlikeli boyuta ulaştığını,
Aydın’da şehir içi trafiğinin içinden çıkılmaz bir hal aldığını,
Şehrin orta yerinde kalan stadın Aydın’a yakışmadığını,
Aydınlıların tamı tamına 66 yıldır havaalanı beklediğini,
Aydın’daki AK Partililerin bunları görmek, konuşmak, düzeltmeye çalışmak yerine, kentin meydanında körebe oynadığını,
Vesaire, vesaire…
Bunları yazsan da, Cumhurbaşkanı’nın haberi olsa.”
Telkininde bulunanlara diyeceğim şudur ki;
“Sizi tutan mı var, gidin kendiniz söyleyin.”
Yoksa şehirde telif adı altında dağıtılan rüşvetin payınıza düşen kısmından hoşnut mu değilsiniz?
Bir şekilde bu çarkın, ağın içine çekildiğiniz ve bulaştığınız için bunları Cumhurbaşkanı’na anlatacak yüzünüz mü yok?
Koskoca Cumhurbaşkanı’nın zaten tüm bunlardan haberi yoksa başta kendisinin ve Aydın’daki temsilcilerinin kabahatidir.
Bu da onların ve sizin probleminizdir.
Bizi bulaştırmayın…
***
Gelelim daha ciddi bir konuya.
Son aylarda Cumhurbaşkanımızın ve Milli Eğitim Bakanlığımızın mesleki eğitimle ilgili aldığı kararları, attığı adımları takdirle izliyorum.
Bunun Aydın’a da çok güzel yansımaları var.
Önümüzdeki yıllarda bunu daha iyi hissedeceğiz.
Bir yandan ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan üretimi artırarak kurtulacağız derken, bir yandan ülkede üretim yapacak, fabrikalarda çalışacak gençlerimizin olmaması zaten tezatlık oluşturuyordu.
Adeta diplomalı işsizler cennetine dönüşen ülkenin yeniden üreterek ayağa kaldırılmasının yolu da buradan geçiyor.
Liseli gençlerimiz hem öğreniyor, hem üretiyor.
Çocuklarımızı yarış atı gibi sınavlara hazırladığımız, en güzel üniversiteleri bitirseler dahi evinde patlayan bir ampulü dahi değiştiremeyecek kadar beceriksiz, basiretsiz, özgüvensiz ve mutsuz bir gençlik yetiştiren maskeli eğitim modelini terk ediyoruz.
Etmeliyiz de…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.