Efeler Kent Konseyi “Utanç duvarı istemiyoruz” adı altında bir çalışma başlatmış.
İmza kampanyası da düzenlenmiş.
Talep edilen husus ise Aydın’ın merkez ilçesi Efeler kentini ikiye bölen demiryolu hattının yeraltına alınması.
Bunun yapılması halinde demiryolu hattının üzerinde oluşacak alanın, kentin bir başından diğer ucuna kadar ağaçlandırılması ve insanların huzur bulabileceği mekanlar oluşturulması.
Aslına bakarsanız bu ‘utanç duvarı’ sadece Efeler’de değil, Germencik’ten Buharkent’e kadar olan koridordaki tüm ilçelerimizde var.
Bu utanç duvarları yıkılır mı?
Demiryolu hattının kentlerimizde yaşayan insanlarımızın hayatını olumsuz etkilemesinin önüne geçilebilir mi?
Böylelikle tren kazaları ve demiryollarındaki intihar vakaları daha aza indirilebilir mi?
Bunu yapmak elbette mümkündür.
Efeler’de ve diğer ilçelerimizde yaşayanların demiryolu hattının yeraltına alınmasını istemesi de haklı bir taleptir.
Fakat Aydın’da yıllardır alışılagelmiş ve kronikleşmiş hizmet anlayışına baktığınızda, insanın buna inanası gelmiyor.
Bundan 15-20 yıl önce Aydın Tren Garı’ndaki yükleme istasyonunun ASTİM Organize Sanayi Bölgesi’nin karşısına taşınacağının sözünün verilmiş olmasına rağmen henüz gerçekleşmemiş olması bile, demiryolu hattının yeraltına alınması talebinin hayalden öteye geçemeyeceği kanısının oluşmasına yetiyor.
Konuyu değerlendirdiğimiz bir ağabeyim, Aydın’ın bu hastalıktan acilen kurtulması gerektiğini söyledi ve ekledi;
“Bilim adamları bir deney yapıyor. Bir grup pireyi, cam fanus içine atılıyorlar. Fanus bir cam kapak ile kapatılıyor. Sonra alttan ısıtılmaya başlanıyor. Fanus ısındıkça canı yanan pireler, sıçramaya başlıyor. Her pire mümkün olduğunca yukarıya sıçramaya çalışıyor ve her seferinde cam kapağa çarpıyor. Bir süre sonra bütün pirelerin cam kapağa çarpmayacak kadar sıçradıkları görülüyor. Deneyin ikinci aşamasında cam kapak kaldırılıyor. Ancak pirelerin önceki yüksekliği aşmadıkları ve cam fanustan dışarıya sıçrayamadıkları görülüyor. Aydın’ın ve Aydınlının durumu da böyle bir şey. Kabuğumuzu kıracak hamleler ve sıçramalar yapmalıyız ki, bu tür sorunlar kolaylıkla çözülebilsin.”
Çok doğru ve yerinde bir tespitti bu.
Aydınlının o beklenen sıçramayı yapması için 40 fırın ekmek ya da 52 ton portakal yemesine de gerek yok aslında.
Siyasetçiler tarafından uyutulmuş ve de unutulmuş olmanın etkisinden kurtulabilsek, öncelikle kafalarımızda oluşturduğumuz duvarları ve önyargıları kırabilsek, utanç duvarlarını da kolaylıkla yerle bir ederiz.
Arada bir bize “haydi bre efeler!” diye gaza getirenlerin aslında “haydi pire efeler!” dediklerinin ve belli bir seviyenin üstüne sıçramamızı istemediklerinin farkına varabilirsek, Aydın’ımız her yönüyle bambaşka olur.
Bize pire muamelesi yapanlar da…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.