Anadolu'nun doğusunda ve ağır doğa şartlarının hakim olduğu bir bölgede, halkın çoğunlukla küçükbaş hayvancılıkla geçindiği 6-7 bin nüfuslu küçük bir ilçe hayal edin. Birgün bu ilçeye bazı madenciler gelsin ve ilçenin yeraldığı dağlarda altın madenciliği faaliyetlerine başlasın. Madenin keşfi ve işletilmeye başlanmasıyla da ilçenin kaderi birdenbire değişsin; mesela meralar maden ocaklarına dönüşsün, hayvancılık yok olsun, nüfusun önemli bir bölümü yüksek maaşla madende çalışmaya başlasın, madende çalışmayanların hesaplarına kurulan sosyal yardım fonundan her ay para yatırılsın, eski evlerin yerini yenileri yapılsın, madende çalışmaya gelenler yüzünden konut kira ve satış fiyatları neredeyse İstanbul'la yarışır hale gelsin, halkın cebi para görünce arabaların marka ve modelleri yenilensin ve daha bir sürü değişim yaşansın...
Hayal ettiğiniz yerleşim yeri aslında gerçek bir yer ve adı da İliç...
Evet, altın madeninin keşfi ve çıkarılmaya başlanmasından önce ekmek bulmakta zorlanan insanların yaşadığı bir ilçe olan Erzincan'a bağlı İliç, madenden sonra çehre değiştirmiş ve burada yaşayanlar altın sayesinde ekmek yemeye başlamıştı. Ne zamana kadar? Ta ki geçen günlerde yaşanan ve 9 kişinin ölümüyle sonuçlanan maden faciasına kadar...
Siyanürlü altın madeni, önceden hayvancılıkla geçinen İliç’in kaderini gerçekten pek çok açıdan değiştirmişti; maden gelince hayvancılık bitti, heyelan gelince de hayatlar bitti. İliç şimdilerde yoğun bakımdaki bir hasta gibi...
Aslında İliç'de yaşayanlar için facia toprak kaymasıyla değil, madenin işletmeye açılmasıyla başlamıştı. Değişen hayatların görünen yüzünde fakirlikten zenginliğe doğru bir evrilme yer alsa da, görünmeyen yüzünde siyanür ve diğer kimyasal maddelerle iç içe geçmiş bir hayat vardı. Bir başka deyişle, İliçlilerin altın sayesinde yedikleri ekmek, aslında zehirle yoğrulmuş ekmekten başka birşey değildi...
Peki bu saatten sonra geri dönüş mümkün mü? Yok olan meralar geri getirilebilir, ekmek kapısı altından vazgeçilebilir veya alışılmış yeni hayattan geri dönülebilir mi?
Kesinlikle hayır...
O halde geriye bir tek yol kalıyor, o da madenin sebep olduğu olumsuzlukları ortadan kaldırmak ya da mümkün olduğunca en aza indirmek...
...
Gelelim İliçteki Çöpler Maden Ocağını işleten Anagold Madencilik Şirketi hakkında ve altın madeni çıkarma işi ile ilgili bazı bilgiler vermeye;
Anagold Madencilik’in yüzde 80’i Amerikan menşeli SSR Miming'e ait Alacer Gold Madencilik Şirketine, yüzde 18.5’i Çalık Grubu şirketlerinden Lidya Madenciliğe ve yüzde 1.5’i de yine Çalık Grubu şirketlerinden Banka Kombëtare Tregtare’ye ait. SSR Mining, Türkiye’deki Çöpler Madeni dışında ABD, Kanada ve Arjantin’de de altın madeni işletiyor.
Erzincan’daki altın madeninde yaşanan toprak kayması, dikkatleri bir kez daha siyanürle yapılan altın madenciliğine yöneltti.
Altın üretiminde Avrupa’da birinci sırada yer alan ülkemizde 20’ye yakın işletme siyanürle altın madenciliği yapmakta ve siyanürlü altın madenciliği 2001 yılındaki Bergama Ovacık madeninin kurulmasından bu yana da tartışılmakta.
Maden Mühendisleri Odası'na göre dünyada altın üretiminin yaklaşık yüzde 85'inde siyanür kullanılıyor. Altın Madencileri Derneği ise siyanürün madencilikte kullanılmasını savunuyor, en etkili ve ekonomik bir yöntem olduğunu savunuyor.
Bu noktada önemli bir bilgi vermem gerekirse, siyanür maden işletmeciğinde altını çıkarmada değil, cevherden ayrıştırmakta kullanılıyor. Bu yüzden altınların ayrıştırıldığı tesislerin kurulduğu yer ve burada alınan güvenlik önlemleri büyük önem arzetmekte.
Buna nedenle, İliç altın madenindeki siyanürlü havuzun Fırat Nehri’ne 300 metre mesafede yer alması ve altını filizden aytıştırmak için yılda 11 bin ton siyanür ve 122 bin ton sülfürik asit kullanılıyor olması, maden şirketinin en küçük bir ihmalinin küresel çapta bir çevre felaketine yol açabileceği manasına gelmektedir.
Maden şirketleri siyanürlü havuzların çok dikkatli bir şekilde yönetildiğini söylese de Birleşmiş Milletler Çevre Programına (UNEP) göre, son 10 yılda 40'tan fazla ciddi ölçekte atık maden barajı kazası yaşandı, yüzlerce insan yaralandı ve temiz suya erişim sağlanamadı.
İşte bu nedenlerle altın madenciliğinde asıl üzerinde durulması gereken husus, verilen ruhsatın ve maden çıkarılan sahanın düzenli olarak denetlenip denetlenmediği, tespit edilen eksikliklerin giderilip giderilmediği ve gerekli yaptırımların en ağır şekilde uygulanıp uygulanmadığıdır.
Türkiye’de madenciliğin doğru platformlarda tartışılması, maden sahalarının ve tesislerinin doğaya ve insanlara zarar vermemesi için her türlü önlemin alınması ve bunların bilimsel gerçeklikler ışığında belirlenmesi şarttır.
Unutulmaması gerekir ki hiçbir maden insan sağlığından ve hayatından, doğadan ve geleceğimizden daha önemli değildir...
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.