Sevgili Okurlarım,
Yaz mevsimi bitti, sonbaharı geçtik; nihayet kış kapıya dayandı ve havalar gittikçe soğumaya başladı. Kış hazırlıklarımızı çoktan tamamlayıp her türlü tedbiri aldık. Fakir fukaradan kışlık alamayanlara da imkanımız ölçüsünde yardımcı olduk. Çünkü, kış mevsiminin çetin şartlarından, ne kendimizin ne de başka insanların madur olmalarını hiç birimiz istemeyiz değil mi?
Peki, önümüzdeki soğuk kış günleri için tek yapmamız gerekenler bunlar mı? Kışın üşüyen ve aç kalma riski bulunan canlılar sadece insanlar mı? Elsiz, dilsiz başka canlılar kışın üşüyüp aç kalmazlar mı?
Kastettiğim canlılar, yüzyıllar önce doğal ortamlarından koparıp, kendi menfaatlerimiz için evcilleştirdiğimiz canlılar; yani kedi, köpek gibi evcil hayvanlar.
Unutmayalım ki, hayvanlar da canlıdır ve insanlar üzerinde hakları vardır. Kıyamet günü sadece birbirimize karşı muamelelerimizden değil, hayvanlara karşı davranışlarımızdan da hesap sorulacağız.
Konunun derinliklerine girmeden önce size bir hikaye nakletmek istiyorum:
Apartmana giren kedilerden rahatsız olan apartman yöneticisi binanın ilan panosuna astığı kağıda aynen şöyle yazar;
"Kapının kapatılmasına ve kedilerin içeri girmemesine dikkat edilmesi rica olunur“
Fakat bu ilanı asan yöneticinin hesap etmediği bir şey vardır; o da, aynı apartmanda bir veterinerlik öğrencisinin oturuyor olması.
Bina girişindeki uyarı notunu gören öğrenci, notun altına hem ahlaki, hem de bilimsel bir manifesto niteliğinde şu notu iliştirir;
“Köpek türü günümüzden 15.000 yıl önce, kedi türü ise 5.000 yıl önce insan tarafından kendi çıkarları için evcilleştirilmiştir. İnsan, köpeği avda kendisine yardım etsin, evi ve sürüyü korusun diye; kediyi de iyi bir haşere ve fare avcısı olduğu için evcilleştirmiştir.
Bu nedenle, günümüzde bu iki hayvan türünün kendi yemeğini bulması ve zor hava şartlarına dayanması çok düşük bir ihtimaldir. Bu görev, artık insanlığın görevi olup, hayvanları korumalı ve beslemeliyiz.
Bir kedinin veya köpeğin tekrar ormana dönüp eski vahşi yaşamındaki gibi avlanmasını bekleyemeyiz. Zaten, insanoğlu ne bir orman, ne de avlanacak hayvan bırakmıştır dünyada.
Bir kedinin günlük mama ihtiyacı 75 gramdır ve hava soğudukça bu miktar daha da artmaktadır. Çünkü kediler vücutlarını ısıtabilmek için çok fazla kalori harcarlar.
Kesiler eğer yeterli besin alamazlarsa, kendi vücutlarını ısıtamaz ve donarak ölürler. Bu nedenle, üşüyen bir hayvanın apartmana girmesi ve çıkmak istememesi çok normaldir.
Aynı şekilde kediler araba motorlarına da ısınmak için girerler. Lütfen, motoru çalıştırmadan önce kedi var mı diye kontrol edin.
İnsanoğlunun sebep olduklarını düzeltmek, her insanın borcudur. Lütfen bu konularda hassas davranalım.
Kışın hayvanların uğrayacakları maduriyetleri, yeterli besin vererek ve kötü havalarda içinde saklanabileceği kutular yaparak çözebiliriz.
Sitemizin bahçesinde çok fazla kedi bulunmaktadır. Siz yardımcı olmasanız bile, onların yardımına koşanlara engel olmayınız.
Unutmayınız! Dünya sadece insanlar için yaratılmamıştır!
Veteriner hekim öğrencisi. Daire 3.”
Değerli Okurlarım,
Naklettiğim hikayede verilmek istenen mesaj;
"Hayvanlara karşı sorumluyuz ve onlara merhametle muamele etmek zorundayız."
Hani, dünyada artık karaborsa olan ve insan ilişkilerinde bile yok olmaya yüz tutmuş "Merhamet".
Hatırlayın, Necip Fazıl Kısakürek’in “Reis Bey” isimli eserindeki mahkum, merhametten yoksun bir mahkeme hakimine şöyle bağırıyordu:
"Etmeyin Reis Bey! Siz ağlayamazsınız! Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz...
Siz merhametten, acıma duygusundan, yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız. Yerine göre haklısınız...
Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için, en büyük hakkı kaybediyorsunuz. Rahmet kaldırılmış sizin kalbinizden…
Reis Bey! Mühürlü kalbinizin açılmasını dilerim, Allah sizi de arındırsın...”
Evet, malesef insanların çoğunun kalplerinden rahmet kaldırılmış ve merhametten büyük iyilikler doğacını unutmuş durumdalar.
Halbuki merhamet ve acıma duygusu, sevgi gibi, Allah tarafından verilmiş şerefli bir duygudur. Merhametin olmadığı yerde kin, öfke, nefret, katı kalplilik vardır.
Değerli Dostlarım,
Bir hadiste Peygamberimiz, "Yeryüzündekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin." demektedir.
Rabbimiz, hayvanlara merhamet etmemizi, korumamızı, sevmemizi emredip; onlara eziyet ve işkence etmekten, haklarını çiğnemekten de şiddetle men etmektedir.
Ancak, hayvanlara karşı ölçülü ve dengeli bir şefkat beslenmelidir. Ölçüsüz sevginin, bir rahatsızlık belirtisi olduğu unutulmamalıdır.
“İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir.”
Yani, Allah’ın rahmetinden fazla rahmet, gazabından fazla da gazap edilmez. Allah’ın rahmet ve gazabından fazla hislenmek ve acımak hatadır.
Bazı derneklerin ve şefkat damarı fazlasıyla kabarmış veya duygularını ölçülü kullanamayan insanların, hayvanların meşru dairede istihdam edilmeleri ve kurban edilmelerine karşı gelmeleri bu tür hatalardandır.
Sevgimiz de, merhamet ve öfkemiz de dini ölçüler içerisinde olmalıdır.
Bu konudaki en doğru sözü, Peygamberimiz Hz. Muhammet (S.A.V.) söylemiştir;
“(Derdini anlatmaktan aciz olan) hayvanlara karşı Allah’dan korkunuz. Onlara sağlıklı olarak bininiz ve onları sağlıklı olarak yiyiniz.”
Esen Kalın Sevgili Dostlarım...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.