Takip Et
  • 24 Ağustos 2023, Perşembe

SÖZÜN ASLI O DEĞİL, FAKAT... (AYDIN KIROBALI)

Milletimizin kültürel değerlerinden olan atasözleri ve deyimler, dilimizi zenginleştiren en önemli unsurlardan biri olmalarının yanısıra, anlatımı etkili kılma ve söyleneni anlaşılır hale getirme hususunda da çok önemli etkilere sahiptirler.

 

Atasözleri, bir toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtan, kim tarafından ne zaman söylendiği bilinmeyen, topluma mal olmuş, toplum tarafından benimsenmiş ve yüzyılların düşünce ve mantık sisteminden geçerek günümüze kadar ulaşmış, "Sakla samanı gelir zamanı", Ak akçe kara gün içindir" gibi kısa ve özlü sözlerdir.

 

Deyimler ise, anlatıma akıcılık ve çekicilik katan, çoğunun gerçek anlamından ayrı bir anlamı bulunan, genellikle de birden çok sözcüklü, kalıplaşmış, "Aba altından sopa göstermek" örneğine benzeyen sözcük toplululuklarıdır.

 

Ne yazıktır ki, geçmişten beri söylene söylene günümüze kadar ulaşan ve yeri geldiğinde bizim de kullandığımız bu sözlerin pek çoğunu doğru söylemiyor veya gerçek anlamlarında kullanmıyoruz. Bu hafta sizlerle birlikte, tahrif edilmiş, değiştirilmiş ve dolayısıyla gerçek anlamlarından saptırılmış bazı söz ve deyimlerin doğru kullanımlarına göz atacağız.

 

Hani büyüklerin küçüklüğümüzden beri her vesileyle söyledikleri "Su küçüğün, söz büyüğün" atasözü var ya, meğerse bu sözü yanlış kullanıyormuşuz. Sözün doğrusu "Sus küçüğün, söz büyüğün" şeklinde olmalıymış ki, Atasözünün ilk kullanıcıları olan Oğuzlar "Söz ulunun, su küçüğün" derlermiş.

 

"İnce eleyip sık dokumak" diye kullandığımız deyimi de yanlış kullanıyoruz ki, sözün doğrusu "İnce eğirip sık dokumak" şeklindedir. Bilindiği üzere eğirmek kelimesi yün, pamuk gibi malzemeleri iğ ile büküp iplik durumuna getirmek için yapılan işlemin adıdır.

 

"Göz var nizam var" sözünün doğrusu 'ise "Göz var izan var" şeklindedir. Nizam kelimesi "düzen" anlamına gelirken, izan kelimesi "anlama yeteneği" manasına gelir.

 

Yıkanan veya traş olan birine nezaketen söylediğimiz "Saatler olsun" sözünü de yanlış kullanıyoruz ki, sözün doğrusu "Sıhhatler olsun"dur. Yani bu sözle muhatabımıza "Allah sana sıhhat ve esenlik versin" diye iyi niyet temennisinde bulunuruz.

 

"Fukaranın düşkünü, beyaz giyer kış günü" değil, "Zürefanın düşkünü, beyaz giyer kış günü" diye söylenmelidir. Bu sözdeki zürafa kelimesi "zarif" kelimesinin çoğulu olup, bir hayvanı değil "güzel, şık ve çekici olan kişileri" işaret etmektedir.

 

"Aptala malum olurmuş" sözünün doğrusu "Abdala malum olurmuş" şeklindedir. Bu söz bir şeyin olacağını önceden sezen kimseler için söylenir ki, sözde geçen "abdal" kelimesi, tıpkı Pir Sultan Abdal'da olduğu gibi, "derviş" manasına gelir. Yanlış olarak kullanılan "aptal" ise "alık" demektir.

 

"Sıfırı tüketmek" değil, "Zafiri tüketmek" denilmelidir ki, "zafiri" nefes, soluk anlamına gelmektedir. Yani zafiri tüketmek, nefesin tükenmesi, bir başka deyişle de "ölmek" demektir.

 

Güzele bakmak sevaptır" değil, "Güzel bakmak sevaptır".

 

"Azimle sıçan duvarı deler" değil, "Azimli sıçan (yani fare) duvarı deler".

 

"Su uyur düşman uyumaz" değil, "Sü uyur düşman uyumaz". Bu sözdeki "sü" kelimesi ise "asker" manasına gelir.

 

"Emek harcanmadan ve haksızca kazanılan şeyler sahibine yar olmaz, boşa gider" anlamında kullandığımız "Haydan gelen huya gider" sözünün doğrusu ise "Hay'dan gelen Hu'ya gider" şeklindedir. Bu sözdeki "Hay ve Hu" kelimelerinin her ikisi de Allah demektir. Yani sözün gerçek anlamı "Allah'tan gelen Allah'a gider" şeklindedir.

 

"Eşek hoşaftan ne anlar" değil, "Eşek hoş laftan ne anlar" diye söylenmelidir ki, bilgisiz, görgüsüz kimse ince, güzel şeylerin zevkine varamaz, değerini ölçemez anlamındadır.

 

"Ziyaretin kısası makbuldür" değil' ziyaretin "kısas"ı makbuldür. Yani biri seni ziyaret ermişse senin de onu ziyaret etmen makbuldür. Bir başka deyişle, ziyaret konusunda kısasa kısas yapmak iyi bir tutumdur.

 

"Aslan yattığı yerden belli olur" değil, "Aslan yatsa da belli olur" ki, karakteri sağlam ve düzgün insanlar her şart altında aynı kalırlar ve kendilerini belli ederler manasına gelmektedir.

 

"Su içene yılan bile dokunmaz" değil' "Su içen yılana bile dokunulmaz". Bu sözün verdiği mesaj ise, düşman bile olsa su içen kimseye dokunulmaması gerektiğidir. Az bir su bile kişinin boğulup hayatını kaybetmesine yol açabileceğinden, bu söz su içen insanla uğraşılmamasına dikkat çekmek için söylenmiştir.

 

"Başınız sağolsun" değil, "Vatanımız ve devletimiz varolsun" manasına gelen "Başımız sağolsun" denilmelidir.

 

Vermek istediğim son örnek ise tahrifatta zirve kabilinden. Özellikle havaların çok sıcak olmasını ifade etmek için kullanılan bu sözün doğrusu ise "Gavur hanı gibi yanmak"tır.

 

Peki bu deyimin nerden geldiğini bilenleriniz var mı?

 

Gelin hep beraber bu sözün nereden geldiğine bir bakalım;

 

Bundan yıllar önce, halk arasında Gavur Han olarak bilinen Çankırı'nın Ilgaz ilçesindeki Kiliseli Han'da yangın çıkmıştı.

 

Yangına müdahale eden 20’li yaşlardaki Bekir, çok büyük bir mücadele ve kahramanlık örneği göstererek yangını söndürdü, Bu olaydan sonra halk arasında “Bekir olmasa bu han sönmezdi, Gavur Hanı yanardı” sözleri kulaktan kulağa yayıldı ve Bekir’in namı da aldı yürüdü.

 

Hal böyleyken genç Bekir bir gayrimüslimin kızına tutuldu, fakat olurdu olmazdı derken Bekir bir türlü ailesini ikna edemedi. Ona “Amcanın kızıyla evleneceksin” dediler ve başka da söz hakkı vermediler. Bekir düğün gecesi öyle içti öyle içti ki, yanında çakmak çaksan havaya uçardı. Alkolün de etkisiyle “Koca hanı söndürdüm, ama içimdeki ateşi bir türlü söndüremiyorum, Gavur Hanı gibi yanıyooooommmmm” diye nağaralar attı. Bekir’in halini gören amcası “Bu rezilliğe daha fazla dayanamam” diyerek düğünü bozdu. Bekir’in düğün gecesi ortada bıraktığı amca kızı bu duruma öylesine içerlemiş ve üzülmüştü ki, içindeki ateşi daha fazla tutamadı ve bir gece "yanmak öyle olmaz böyle olur" diyerek o gayrimüslim kızın evini ateşe verdi. Yangın büyümeden kız ve ailesi evden çıktı çıkmasına ama, yangını duyan Bekir onların kurtulduğundan habersiz evin içine daldı. Bedeninin her tarafı üçüncü dereceden yanık olan Bekir günlerce tedavi edilmesine rağmen maalesef hayatını kaybetti. Yanık Bekir'den geriye kalan ise, ölmeden önce yatağında sayıklayıp durduğu "Gavur Hanı gibi yanıyom" sözleri oldu...

 

"Gavur hanı gibi yanmak" deyimi buradan gelmesine rağmen, müptezelin biri harflerle oynayarak bu acıklı hikayeyi unutturacak bambaşka bir söz ortaya çıkardı.

 

Sevgili Dostlarım, yazımın burasına kadar sizlere yanlış kullandığımız bazı sözlerden bahsettim. Bu noktada söylemek istediğim şey ise, bu sözleri hatalı kullanıyor olmamız asla dünyanın sonu değildir. Eğer halkın kahir ekseriyeti bu hatalı sözleri benimseyip kullanmaya devam ediyorsa, sözleri doğrularıyla değiştirme hususunda ısrar etmemek en doğrusudur. Zira atalarımız "Galat-ı meşhur, lügat-ı fasihten evlâdır” diye boşuna söylememişlerdir.

 

Yani, çok bilinen ve yaygın olarak kullanılan yanlış bir ifade, sözlükteki doğrusundan daha iyidir, yeğdir...

 

Esen Kalın...

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.