Takip Et
  • 26 Aralık 2024, Perşembe

MERHEM OLMAYACAĞIN YARAYA DOKUNMA...

Çocukluk günlerimden hatırladığım bir şarkıda Zerrin Özer, "Hekimden sorma, çekenden sor..." derken, Ahmet Kaya da "Siz benim nasıl yandığımı nerden bileceksiniz" diye sitem ediyordu...

Ferdi Tayfur "Uykusuz gecelerin sabahını, yalnızlığı, ayrılığı bana sor" derken, Sivas yöresine ait bir türküde "Aşan bilir karlı dağın ardını" denilmekteydi...

Nihayet Volkan Konak, "Herkesin bir derdi var, durur içerisinde" diyerek son noktayı koymuştu...

Evet, herkesin bir derdi var; en dertsizim diyenin bile farkına varmadığı ya da başkalarının bilmediği dertleri var. Kimi derdini sineye çekmekte ve hatta şükretmekte iken, kimi de feryat figan ederek ortalığı birbirine katmakta. Oysa ki derdi de dermanı da veren, Allah...

Derdin de bir nimet olduğu unutulduğunda, dertler insana zor gelir, çekilmez olur. Dert sahibi olmak zor olsa da, her derdin insanı kendine getirme, acizliğini hatırlatma ve Allah'a yaklaştırma gibi özellikleri vardır. Dertli olanın, kendi derdinden daha büyük dertlilerin olduğunu asla unutmaması, derdine sabır ve şükürle yaklaşması gerekir. Mevlana der ki;

Sabret, çaresiz hissetme. Sabır öyle bir iptir ki sen kopacak sanırsın o gittikçe güçlenir, sen bitecek sanırsın o gittikçe çoğalır...

...

Ümitsiz olma; çalınan her kapı hemen açılsaydı, ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı...

Dert, yarıştırılacak birşey de değildir. Senin gözünde çok büyük görünen derdin, başkası için belki de nimet mesabesindedir. Bu konuda gene Mevlana, "Sanma ki dert bir tek sende var/Sendeki derdi nimet sayanlar da var" demiştir.

Öte yandan, derli zannettiğimiz herkes gerçek manada dertli olmayabilir; ve onun gözünde asıl dertli sizsinizdir; tıpkı ünlü filozof Diyojenin durumunda olduğu gibi...

Başkalarının sefillik olarak gördüğü bir yaşam biçimine sahip Diyojen'i ziyaret eden Büyük İskender, başka insanların kendisinden korkuyla kaçışmasına rağmen içinde bulunduğu çukurda hiç istifini bozmayan Diyojen’e “Sen benim kim olduğumu biliyor musun" diye sorar. Diyojenin cevabı, “Sen benim kölemin kölesisin. Çünkü dünya benim kölemdir ve sen de dünyanın kölesisin” şeklinde olur. Diyojen’in bu yanıtından çok hoşlanan İskender, Onun kendisinden ne diliyorsa söylemesini ister. Diyojen’in cevabı ise yaşam felsefesine uygun bir şekilde, “Gölge etme başka ihsan istemem” olur...

Derdi çeken bilir ve dertlinin halini ancak dertli olanlar anlar demişler. Bir başka deyişle, damdan düşenin halini damdan düşen bilir. Öyle ya, ancak hasta anlar hastanın halinden, borçlu bilir paranın kıymetini, acıyı, açlığı ve susuzluğu, en nihayetinde de uykusuzluğu en iyi çeken bilir.

Konuyla alakalı olarak Bosnalı Sabit Efendi, "Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir/Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat" demektedir.

Yani, en uzun geceyi işi yıldızlarla uğraşmak olan müneccimlere yahut zaman ölçenlere sorma; Gecelerin kaç saat olduğunu gama tutulmuş olana sor...

Şadi Şirazi de aynı minvalde, "Gecenin ne kadar uzun olduğunu ancak hastalar bilir" demektedir...

Gene denilmiştir ki, "Dertlinin halinden dertli anlar, dertsize dert anlatma derdin artar"...

Derdi olanla alay etmemek, aşağılamamak, en önemlisi de dertliye boşa ümit vermemek lazımdır. Derdi olan dertlerinin ve acılarının bir gün biteceğinin hayaliyle yaşar. Onu ayakta tutan şey, hayalleri ve beklentileridir. Bu nedenle, dertlinin bir gün dertlerinin biteceğine yönelik hayalini asla yıkmamak lazımdır; yoksa hayal biter, dertli ölür. Tıpkı şu hikayede olduğu gibi;

Rivayet olunur ki, Kral dondurucu bir kış gecesinin soğuğunda nöbet tutan bir muhafıza sordu:

- Üşüyor musun muhafız?

"Ben soğuğa alışkınım kralım” dedi muhafız. “Olsun, ben yine de sana sıcak tutacak elbiseler getirmelerini emredeceğim” dedi ve gitti. Lakin Kral adamlarına emir vermeyi unuttu ve ertesi gün nöbet yerinde muhafızın soğuktan donmuş cesedini buldular. Muhafız nöbet yerinde bulunan duvara ise şu yazıyı yazmıştı; “Kralım ben soğuğa alışıkdım, beni soğuk değil, sizin sıcak elbise vaadiniz öldürdü”...

Son söz;

Merhem olmayacağın yaraya, asla dokunma...

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.