Takip Et
  • 9 Ocak 2025, Perşembe

BİLMEK BAZEN BAŞA BELADIR...

Bilgi, paylaşıldıkça çoğalan bir hazine, bilgi sahibi olmak da büyük bir zenginliktir. Buna karşın, her bilgi faydalı olmadığı gibi, bilmek sorumluluk ister ve bazen de başa beladır...

Herşeyin sadakası olduğu gibi ilmin de sadakası vardır ve yüzde yüzdür. Yani her ilim ve bilgi sahibi olanlar bildiklerinin tamamını paylaşmak ve öğretmekle yükümlülüdürler. Gereği yerine getirilmeyen, paylaşılmayan ve öğretilmeyen, kısacası sadakası verilmeyen bilgi sinede yükten başka birşey değildir. Bu nedenle Peygamber Efendimiz, “Allah'ım! Fayda vermeyen ilimden, huşu duymayan kalpten, kabul olunmayan duadan, doymayan nefisten sana sığınırım” diye dua ederdi...

Bazı gerçekler görmek istemeyeceğimiz kadar korkunç ve tehlikeli olabilir. Bu nedenle bazen bilmemek ve öğrenmemek, bilmekten daha iyidir. Geleceği bilmek kulağa hoş gelse de, insanoğlu geleceğini bilmeye dayanacak kadar güçlü değildir. Mesela ne zaman öleceğini bilmemek büyük nimettir. Unutulmasın ki Yüce Allah insanlara ancak kaldırabileceği kadar yük yükler...

Peygamberimiz ise bir hadisinde, "Allah'a yemin olsun ki benim bildiğimi siz bilse idiniz, az güler çok ağlardınız" demektedir.

Dedim ya, bilmek sorumluluk gerektirir ve bazı bilgiler de acıtır. İnsanın, "Keşke görmeseydim, keşke duymasaydım, keşke bilmeseydim" dediği gerçeklerle karşılaştığı zamanlar vardır. Bazı şeyleri öğrenme isteği ile yanıp tutuşursunuz, fakat öğrendiğinizde pişman olursunuz. Gözünüzde büyüttüğünüz, gıpta ettiğiniz, imrendiğiniz kişilerin aslında öyle olmadıklarını, sahip olmak ve ulaşmak istediklerinizin de aslında değersiz, tehlikeli ve çirkin olduklarını anlarsınız. Bu nedenle, üzerinize vazife olmayan ve sizi ilgilendirmeyen şeyleri çok merak etmemek ve içyüzlerini araştırmamak lazımdır. Özellikle de başkalarının ayıplarını öğrenmeye çalışmak, araştırmak, bunun için can atmak, en çirkin insan davranışlarından biridir. Zira insanların günahlarını bilirsiniz de, tavbelerini bilemezsiniz. Geceler boyu tevbe eden ve pişmanlık duyan bir kişi Hak katında affedilir de, size o kişi hakkındaki yanlış bilgiler ve ettiğiniz zanlar kalır. Zan ise en büyük günahlardan biridir. Bırakın insanlar gözünüzde saygın kalsın, kurumlar ve nesneler değerlerini yitirmesin...

Doğrusu insanların benim için ne hissettiklerini ve düşündüklerini bilmek istemiyorum. Aksi taktirde konuşacak ne bir dostum ne de arkadaşım kalmazdı...

Bazen de insanlar gelip özel durumlarını ya da dertlerini sizinle paylaşmak isterler. İşte böylesi durumlarda çok iyi düşünmek ve dikkatli olmak lazımdır. Özellikle kişisel ve ailevi meseleler herkesle paylaşılmamalı, sosyal mecralarda asla yayınlanmamalı, kısacası özel kalmalıdırlar. Dert dinlemek, dert anlatmak, dert paylaşmak ve sırdaş olmak iyidir de, getireceği yük ağırdır. Paylaşılıp konuşulanlar tarafları esir aldığı gibi, insanların birbirlerine karşı sevgi ve saygısını da azaltır. Bugünkü dostun yarın düşman olabileceği asla unutulmamalıdır. Sır emanettir ve bir sırrı taşımak da her kişinin değil, er kişinin yababileceği bir iştir...

Bütün bunlara rağmen, bilgi ve ilim büyük nimettir. İlmin evveli kendini bilmektir. Kendini bilmedikten sonra dünyaları bilmişsin neye yarar. Ne diyordu Bizim Yunus;

İlim ilim bilmektir/İlim kendin bilmektir/Sen ken-

dini bilmez isen/Ya nice okumaktır...

Okumaktan mana ne/Kişi Hakkı bilmektir/Çün okudun bilmezsin/Ha bir kuru emektir...

Bu sözlerden çıkan sonuca göre, kendini tanımak, ancak Hakk’ı tanımak ve bilmekle gerçekleşebilir. Hakkı bilen ise haddini de bilir. Kısacası, kişi önce kendini ve Hakk’ı tanımalı, sonra da muhatabını tanımalıdır...

Öte yandan, bilmenin en güzeli ne yapılmayacağını bilmektir. Gerçekten de, ne yapılmayacağını bilir ve ona göre davranırsan, geriye sadece yapılacaklar kalır...

Son söz;

Mutsuzluğum, her șeyi anlamaktan ileri geliyor...

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.