Jeopolitik konumu, tarihi, ekonomik yapısı ve toplumsal dinamikleri ile bölgesel ve küresel alanda önemli bir aktör olan ülkemiz, bu özellikleri sebebiyle emperyalistlerin ve siyonistlerin diz çöktürüp ele geçirmek istedikleri ülkelerin başında geliyor...
Savaş meydanlarında galip gelemeyenler, içimize attıkları fitne tohumlarıyla bizi birbirimize düşürmek, zayıflatmak ve ele geçirmek hevesindeler. Dünyanın pek çok ülkesinde sahneye koydukları “böl-parçala-yut” taktiği, Türk-Kürt, Alevi-Sünni gibi muhtelif kışkırtmalarla zaman zaman ülkemizde de devreye sokulmakta ve halkımızı birbirini kırdırmaya teşebbüs edilmektedir. Provakasyonlar, manipülasyonlar, yalanlar, sahte dostluklar ve akla hayale gelmeyecek daha bir sürü şeytani hileyle hareket eden emperyalistlerin en tehlikeli hilesi ise, "bizdenmiş gibi" görünmeleridir. Sadi Şirazi ise, "Düşmanın en büyük hilesi dostluğudur" diyerek asırlar öncesinden bizleri uyarmaktadır...
Savaşlar, doğal afetler, salgınlar, ekonomik krizler ve benzeri felaketler karşısında dimdik ayakta kalmayı başardık da, ne yazık ki fitne, tefrika ve kardeş kavgaları yüzünden zayıf düştük, perişan olduk...
Dedik ya emperyalistler hile konusunda oldukça mahirler. Ele geçirmek istedikleri ülkeleri dize getirmek için çoğu zaman içerden ve dışardan maşalar buluyorlar. Söz konusu maşaların adları ve kodları ülkeden ülkeye değişse de, gayeleri hep aynı; tasmalarını ellerinde tutanlar için böl-parçala ve teslim et. Bu taktiği tarih boyunca ülkemizde de uyguladılar ve halen uygulamaktalar, lakin çok şükür ki başaramadılar ve başaramıyorlar. Mesela bizi bizdenmiş gibi görünenlerle vurdular; tıpkı FETÖ ve benzerlerinin yaptığı gibi...
Başta "vatan vaadi" olmak üzere, pek çok sahte vaadle kandırılan Kürt kardeşlerimizi kanlı terör örgütü PKK ve alt unsurları vasıtasıyla manipüle edip kışkırtmaktan da ne yazık ki hiç geri kalmıyorlar...
Bahsettiğim söz konusu terörist yapılar vasıtasıyla ülkemizde neler yapılmadı ki; 15 Temmuz hain darbe girişimi, Gezi Parkı Eylemleri, Hendek Olayları, orman yangınları, pandemi döneminde halkı kışkırtmalar, sokak gösterileri, kritik noktalara bombalamalar ve en son da havacılık ve uzay sanayimizin gözbebeği TUSAŞ'a saldırı...
İster ekonomik olsun ister toplumsal, bütün bu saldırıların arkasında kimlerin olduğu ve maksatları malum da, tetiği çeken, bombayı atan, yangını çıkaran ve halkı tahrik edenler kimler?
İşte, canımızı acıtan ve ruhumuzu inciten şey bu sorunun cevabında gizli...
Ne yazık ki emperyalistler maşalarını bizim çocuklarımızdan, akrabalarımızdan, kardeşlerimizden, dindaşlarımızdan, yani bu ülkede doğan, yaşayan ve bu ülkenin ekmeğini yiyenlerden seçiliyorlar...
Türkiye ne zaman karanlık bir tünelden aydınlığa çıksa, emperyalistler ve bunların Türkiye'deki maşaları ülkemizi karıştırmak için hemen harekete geçiyor ve huzurumuzu bozmak için her yolu deniyorlar.
Öte yandan, ne yazık ki “Her hıyarım var diyene tuzla koşan” bir kesim var ki, işleri güçleri fitne ve fesat çıkarmak, halkı galeyana getirmek. Necip Fazıl'ın deyimiyle "iktidarı düşürme pahasına vatanı bile düşürmeye razı olan" söz konusu güruh, emperyalistler için adeta bulunmaz hint kumaşı gibiler. Allah böylelerine akıl-fikir ve izan versin. Umarım çok geç olmadan ülkemize karşı kurulan tuzakları farkederler de vatana ihanetlerinden vazgeçerler...
Sevgili Dostlarım,
Emperyalistlerin çirkin bir özelliği var ki, sömürmek üzere hedef seçtikleri ülkeleri öyle uzun süre “huzur ve istikrar” içinde bırakmıyorlar. Baktılar ki ülke düzlüğe çıkıyor ve huzur ortamı hakim olmaya başlıyor, hemen harekete geçiyorlar ve türlü fitne ve hileyle huzur ortamını bozuyorlar. İşte bu durumu anlatan güzel bir metefor;
Mısır’ın bir köyünde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Kahire’ye gitmek üzere trene bindi ve yanına da köyün yaşlı çiftçilerinden biri oturdu. Bir süre sonra mühendis, çiftçinin ayakları arasında bir çuval olduğunu ve çiftçinin her çeyrek saatte bir bu çuvalı evirip çevirerek içindekileri karıştırdığını farketti.
Bu durum yolculuk boyunca devam etti. Çİftçinin bu hareketinin sebebini merak eden mühendis, epey bir zaman sonra yaşlı adama çuvalın hikayesini sordu. Çiftçi, “Çuvalın içerisi Kahire’deki Ulusal Araştırma Merkezi’ne satmak için yakaladığım fare ve sıçanlarla dolu. Onlar bu hayvanları laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar” diye cevap verdi.
Mühendis bu defa, “Peki, çuvalı neden sürekli çevirip sallıyorsun” diye sordu. Çiftçi de, “Eğer çuvalı her çeyrek saatte sallamazsam fare ve sıçanlar rahatlıyor, gerginlikleri azalıyor ve çuvalı kemirip delmeye başlıyorlar. Onların korku ve gerginliklerini artırmak ve böylece birbirleriyle çatışmalarını sağlamak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyorum ki Araştırma Merkezi’ne varana kadar çuvalı unutsunlar” diye cevap verdi...
Mühendis, Batı’nın ülkelerine karşı uyguladığı siyasi tuzakları ve entrikaları daha iyi kavramasına yol açan bu sözler karşısında şaşkına döndü ve derin düşüncelere daldı...
Ülkemiz insanının ve yöneticilerin de bu hikayeden çıkaracağı pek çok ders olduğunu düşünmekteyim...
Tıpkı "Fare Çuvalı Teorisi"ni anlatan bu hikayede olduğu gibi, ne zaman ki Türkiye huzur ve güven ortamına kavuştu, (güya) dost ve müttefiğimiz olan batılı ülkeler içerden ve dışardan çuvalı sallıyor ve huzurumuzu kaçırıyorlar...
”Dış güçler sürekli ülkemizi karıştırıyorlar” diyen bir gazeteciye eski cumhurbaşkanlarımızdan birinin söylediği şu söz, aslında sorunun çözümü mahiyetindedir;
"Yarayı açık bırakırsanız mikrop kapar, enfeksiyon gelişir"
Son söz;
Ya biz olur var oluruz, ya parçalanır yok oluruz...
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.