Ne güzel sözlerimiz vardı bizim; maşallah, inşallah, Allahısmarladık, Allah rahmet eylesin vs gibi...
Herşeyin içini boşalttığımız gibi sözlerin de içini boşalttık. Bunu yaparken o kadar pervasız davrandık ki, evrensel değerleri yok etmekten de geri kalmadık...
Rahmetli Yavuz Bahadıroğlu'nun da dediği gibi, "Selamün Aleyküm" gitti, "Günaydın, Tünaydın" geldi, "Allahısmarladık" gitti, "Esenkal" geldi, "Allah'a emanet ol" gitti, "Güle güle" geldi, "Allah rahmet eylesin" gitti, "Başın sağolsun" geldi, "Nur içinde yatsın" gitti, "Işıklar içinde uyusun" geldi...
Biz eskiden hayret edince “Allah Allah”, öfkelendiğimizde “Hasbunallah”, sevdiğimizde "Maşallah" ve bir şeyi murad ettiğimizde de "İnşallah derdik. Yani bir bakıma her halimiz ve sözümüzle Allah'la beraberdik. Sonra bize ne oldu da değiştik, anlamak mümkün değil...
İçinde Allah geçen kelimelerden bilerek ya da bilmeyerek git gide uzaklaştırıldık, bunların yerine bambaşka söz veya kelimelerle tanıştırıldık. Toplumun kutuplaşması, nihayetinde söz ve kavramların da ayrışmasına sebep oldu. Müslüman görünümlü seküler ve enteller Allah, Peygamber, Kuran vs dememek için ellerinden gelen her türlü çabayı gösteriyorlar. Güya Araplar'a benzememek , kendilerinin daha modern, daha entel ve daha laik olduklarını ortaya koymak ve en nihayetinde de yoldaş, yandaş ve oynaşlarına üstü kapalı mesajlar vermek için, hangi hilelere başvuracaklarını şaşırmış vaziyetteler...
Böylelerine acımaktan başka ne yapılabilir ki...
Cenazeleriyle birlikte camiye kadar gelmişken, kendilerine farz olan vakit namazını kılma zahmetine bile girmeyen bu zavallılar, sırf kin ve nefretlerinden dolayı Cenab-ı Allah'ın isimlerinden biri olan selamı bile insanlardan esirgiyorlar ve bunun yerine başka sözler ikame etmeye çalışıyorlar. Oysa ki selam sadece bir iyi niyet temennisi olmayıp, tıpkı ezan gibi cihanşumul bir parola, işaret ve duadır.
Kur’ân-ı Kerimin pek çok ayetinde geçen “selam", yalnızca Müslümanların değil, Hz. Adem’den günümüze kadar bütün inananların kullandığı bir iletişim sözüdür.
Dua makamında bir söz olan "selamün aleyküm", Türk Dil Kurumu'na göre "Allah'ın selamı sizin üzerinize olsun, selamette ve güvende olasınız" manasına gelir. Selama karşılık veren insan da aynı duayı sizin için ediyor, bu suretle, tıpkı ışığın aynalarda katlanarak yansıması gibi bir sinerji oluşuyor...
Selam sevginin anahtarıdır...
Peygamberimiz diyor ki: "İman etmedikçe Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız. Size birbirinizi sevmenizi sağlayacak bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayın".
Sakın olaki bu söylediklerimden "Selamun aleyküm" yerine kullandığımız "günaydın, iyi günler, merhaba" gibi sözlerin kötü ve yanlış olduklarını düşündüğüm anlamını çıkarmayın; bilakis bunların da çok güzel ve hoş kelimeler olduklarına inanmaktayım. Bütün bunlara rağmen, bu kelimeler manevi yönleri olmayan birer kuru temenniden öteye geçememektedirler...
Kuran dili olan Arapçaya karşı önyargıları nedeniyle selama karşı olanlara hatırlatmak istediğim bir şey var; o da "Selamün aleyküm" sözünün Arapça değil, İslamca bir parola olduğudur. İşte sırf bu yüzden, dünyanın neresine giderseniz gidin, herhangi bir Müslümana "selamün aleyküm" dediğinizde sizi anlar ve sizden emin olur...
Unutulmaması gereken bir başka önemli husus ise, tıpkı bilimdeki gibi, dinde de milliyetçiliğin olamayacağıdır...
İlginç olan bir başka husus, "merhaba" demeyi yadırgamayanların Arapça diye "Selamun aleyküm" demekten yüksünmeleridir. Oysa ki merhaba kelimesi de Kuran-ı Kerimde geçen Arapça bir kelimedir. Bu garip çelişkiye bakınca, selamün aleykümden kaçışın sebebinin onun Arapça olmasından değil, dini bir referansının bulunmasından olduğu açıktır. Kısacası, "salamün aleyküm"den kaçanlar merhabaya yakalanıyorlar...
Son zamanlarda ise "Işıklar içinde uyu" diye saçma bir söz peydah oldu. Sanırım bazılarına "Nur içinde yat" ya da "Allah rahmet etsin" demek ağır geldi. Bu kimselere "niye nur değil de ışık" diye sorulunca da, ışığın da nur anlamına geldiğini filan geveliyorlar....
Biz Müslümanlar (sadakai cariye denilen ameller haricinde) ölen bir insanın amel defterinin kapandığına inanırız. Ölenin artık kendisi için yapabileceği hiçbirşey kalmamıştır, bizlere de ölene sadece Allah'tan bağışlanma ve af dilemek düşer. Bunun için söylenecek söz ise "ışıklar içinde uyu" değil, "Allah rahmetiyle muamele etsin, kabrin pür nur olsun" gibi dua niyetine söylenen sözlerdir.
Bazı kesimler tarafından “Nur içinde yatsın” sözüne alternatif olarak uydurulan "ışıklar içinde uyusun" sözü, yakın zamanda Alevi toplumunun bir kesimi tarafından kullanılmaya başlanmışken, ne yazık ki şimdilerde bazı kendini bilmez Sünnilerce de kullanılmaya başlandı.
Arapça nur kelimesi Türkçede ışık anlamına gelmektedir. Bu bağlamda "nur içinde yatsın ile ışıklar içinde uyusun" sözleri aynı anlama geliyormuş gibi görünse de, aslında aralarında önemli bir fark vardır. Nur kelimesi anlamsal olarak "ilahi ışık" demektir.
İşin en ilginç yanı ne biliyor musunuz?
Öldükten sonra yeni bir hayatın başlayacağını inanmayanların ölenler için "ışıklar içinde uyusun" temennisinde bulunmalarıdır. Eğer öldükten sonra bir hayat yoksa ve ölümle herşey son bulacaksa, ışığa ne gerek var değil mi?
Hadi gerek var diyelim, insanın aklına hemen "kaç volt olacak" sorusu gelmiyor değil. Aslında ışıkta da uyunmaz ya, neyse...
İşin şakası bir yana, inancım odur ki bazı çevrelerde kişileri dindarmış gibi görünmeye zorlayan mahalle baskısı ile bir kesimin entelektüellik algısı kıyasıya çatışma halinde. Birinciler "hayırlı sabahlar, maşallah, inşallah ya da Allah rahmet etsin vs demezlerse dindar sayılmamaktan, ikinciler ise "Günaydın, tünaydın, maşallah, inşallah vs demezlerse entel ya da seküler sayılmamaktan; fena korkuyorlar...
Oyda ki kim ne demeyi tercih ederse etsin, inancında ve sözünde samimi olsun, yeter...
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.