Değerli Okurlarım,
Son bir kaç haftadır, yapmış olduğum seyahatlere ait gözlem ve bilgilere dayalı yazılar yazıyorum. Bu yazıları kaleme almaktan maksadım ukelalık yapmak değil, bilginin paylaştıkça çoğalacağına olan inancımdır. Bu nedenle de, gittiğim ülkelerde ve katıldığım programlarda, sizlerle paylaşmak amacıyla gözlemler yapıp bilgiler derlemeyi kendime bir vazife addettim. Umarım, bir nebze de olsa sizlere faydalı olabiliyorumdur.
Bu hafta da sizlere, geçen haftaki Hırvatistan seyahatimle beraber, bu sene üçüncü kez görme fırsatı bulduğum Balkanlar'la ilgili ilginç bazı bilgiler verip analizler yapmak istiyorum.
Öncelikle, günümüz balkan ülkerinin eskiden tek bir ülke olarak yaşadıkları Yugoslavya ile ilgili bilgiler vermek istiyorum.
Asıl adı Josip Broz olan Tito'nun karizmatik önderliği ile bir arada duran Yugoslavya’nın farklı etnik kültürlerden oluşan kompleks bir yapısı mevcuttu. Sosyalist olmasına rağmen, Rusya’nın politikalarını uygulamayan ve ülkesini herhangi bir dış gücün bağımlılığından uzak tutmayı başaran Tito, bu yönüyle Batı devletleri ve A.B.D. ile sıcak ilişkiler kurabilen ilk liderdi. 13 Ocak1953 tarihinde Yugoslavya Devlet Başkanı seçilen Tito, 16 Mayıs 1974 yılında Yaşam Boyu Devlet Başkanı ünvanını aldı ve 1980 yılındaki vefatına kadar bu görevini sürdürdü.
Aslen bir asker olan Tito, Karpat Bölgesindeki bir savaş sırasında Rus ordusuna esir düştüğünde orda bulunan Türklerle tanışmış ve daha sonra Türkleri çok sevdiğini belirtmiştir. Bundan dolayı Tito'dan, bir Türk dostu olarak bahsetmek yanlış olmaz.
Tito’nun karizmatik önderliği ile bir arada duran Yugoslavya'daki farklı unsurlar, Onun ölümünden bir süre sonra çözülmeye başladı ve Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti dağıldı. Yugoslavyanın dağılmasından sonra 1991 yılından başlayarak en son 2008 yılında bağımsızlığını kazanan Kosova ile birlikte tam yedi tane ayrı ülke ortaya çıktı.
Ne varki kurulan bu yeni ülkeler etnik, dini ve kültürel yapıları bakımından hiçbir zaman istikrarlı ve güvenli ülkeler haline gelememişlerdir.
Siyasi görüş ve dini yapıları bakımından bu ülkeleri üçe ayırmak gerekir;
Bir tarafta, Avrupa yanlısı ve halkı ağırlıklı olarak katolik olan Hırvatistan, bir tarafta Rusya yanlısı ve Ortodoks Sırbistan, bir başka tarafta ise Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu Bosna Hersek, Kosova ve nispeten de Makedonya gibi ülkeler var. Üstelik bu ülkelerden hiçbiri homojen bir etnik yapıya sahip değil ve bünyelerinde farklı milletlere ait küçük kanton bölgeler mevcut.
Bosna Hersek başlı başına bağımsız bir ülke gibi görünmesine rağmen, asıl olarak üç ana millet ve dinden insanların yaşadığı bir ülkedir. Yani Bosna Hersek demek, biraz Sırbistan, biraz Hırvatistan ve biraz da Müslüman Boşnakların yaşadığı Bosna demek. Ülkenin sahip olduğu bu karmaşık idari yapı, üç yıl süren kanlı iç savaşın sonunda imzalanan Dayton Anlaşması ile belirlenmiştir. Bu anlaşma ile, Dünyanın en karışık yönetim yapısı oluşturulmuş ve yine bu anlaşma ile sanki "Ülke hiç gelişemesin ve sürekli sorunlarla uğraşsın" denilmek istenmiştir. Ülke içerisinde adeta küçük ülkeler oluşturularak, sürekli bir kaos ortamı meydana getirilmiştir.
Gelelim Kosova'ya;
Kosova balkan ülkeleri içerisinde en son bağımsızlığını kazanan ikinci ülke konumundadır. Ülkenin bağımsızlığını kazanması kolay olmamış ve ancak Sırbistanla giriştiği kanlı savaşlar sonrasında bağımsız olabilmiştir. Fakat buna rağmen dünyada hala yeterince ülke tarafından tanınmadığı için Birleşmiş Milletler üyesi değildir. Ülke nüfusunun yüzde 92 si Arnavut kökenli olduğundan, Kosova'ya ikinci Arnavut denilebilir. Peki, Arnavut ve Kosaova birbirlerine sınır komşusu olmasına rağmen, tek bir ülke olarak birleşmeyip, neden iki ülke halinde yaşıyorlar? İşte bu sorunun cevabı çok vahim. Çünkü, güya bağımsız olmasına rağmen, Kosova tamamen Amerika'nın kontrol ve güdümü altında bir ülkedir. Ülkenin bağımsızlık savaşında Kosova halkına yardım eden Amerika, savaş sonrasında elini bu ülkeden çekmemiş ve en küçük kılcal damarlarına kadar ülkeyi ele geçirmiştir. Yani, ülkeyi bataklıktan kurtarmış ama, sonrasında da adeta iğfal etmiştir. Bu durumu Kosovanın her yerinde hissetmek ve görmek mümkün. Türkiye'ye dönüşümüzde bir süre kaldığımız Kosova Havalimanının vip salonunun duvarlarındaki, "Kosovaya hoş geldiniz, Amerikaya hoşgeldiniz" yazısını görünce, Amerikanın bu ülkedeki hakimiyetini daha da iyi anlamış oldum. Yani kısacası, sözde bağımsız, özde ise Amerikanın sömürüsü olan bir Kosova mevcut.
İşte bu nedenle de, halkları aynı milletten olan Kosova ve Arnavutluğun tek bir ülke haline gelememektedir. İki ülkenin birleşmesi, geleneksel politikası "Böl-parçala-yönet" olan Amerikanın istemediği bir durumdur.
Bu arada, günümüz Arnavutluğunun da çok büyük oranda Amerikanın güdümü altında olduğunu söylemeden de geçmemek lazım. İşte bu nedenledir ki, Amerikanın neredeyse tamamen güdümünde ve kontrolünde olan bu iki ülkede FETÖ hala çok etkin ve rahat pozisyondadır.
Değerli Okurlarım,
Bugünkü son örnek ülkemiz olan Makedonya'dan da biraz bahsedelim;
Geçen haftaki yazımda bahsettiğim gibi, Makedonya (özellikle başkenti olan Üsküp'te) Osmanlının bütün ihtişamını hissedebileceğiniz bir ülke. Gel gelelim, bu ülkenin de demografik, dinsel ve kültürel yapısı karmakarışık. Ülke içerisinde ağırlıklı bir nüfus Arnavut kökenli ve Gostivar ve Kalkandelen gibi bazı büyük şehirleri tamamen Arnavutların kontrolü altında. Azınlıkta da olsa ülkede bulunan Müslüman Türkler ülke yönetiminde etkin olacak güce sahip değiller.
Avrupa Birliğine aday Makedonyanın önündeki en büyük engel ise ismidir. Resmi adı "Eski Makedonya Yugoslav Cumhuriyeti" olan ülkenin ismindeki "Makedonya" kelimesi, güney komşusu Yunanistanın hoşuna gitmemekte ve bu nedenle de her fırsatta Makedonyanın önünü kesmektedir. Yunanlılara göre, dünyada tek bir Makedonya vardır o da Yunanistanda bulunmaktadır. İki ülke son zamanlarda "Kuzey Makedonya" ismi üzerinde uzlaşmışlar, fakat ne varki Makedonya'da yapılan referanduma yeterli katılım olmaması nedeniyle bu isim değişikliği şimdilik hayata geçirilememiştir.
Değerli Okurlarım,
Balkanlar tabi ki bu anlattığım ülkelerden ibaret değildir. Fakat anlattığım ülkeler ve verdiğim bilgiler bile, Balkanların ne denli bir iğneli fıçı olduğunu göstermek için yeterlidir diye düşünüyorum. İmkanı olan herkese önerim, Balkanları daha iyi anlamak ve ordaki kardeşlerimizin yaşadıkları sıkıntıları yerinde görmek için bu coğrafyayı ziyaret etmeleridir.
Unutulmamalıdır ki, atalarımızın ve hala pekçok soydaşımızın yaşadığı bu topraklara biz sahip çıkmazsak, birileri 3000 kilometreden bu yerlere gelip "Amerikaya hoşgeldiniz" yazısını yazacaktır.
Esen kalın dostlarım...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.