Kralın birinin çok sevdiği üç kızı varmış. Günün birinde kral, "Söyleyin bakalım beni ne kadar seviyorsunuz" diye, kızlarına sorar. Ablaları bu soruya, "Seni altın kadar çok seviyorum, gümüş kadar çok seviyorum" türünden göz boyayan ve ikiyüzlü yanıtlar verirken, en küçük kız babasına ‘’ Sana olan sevgimi ne gümüşe, ne de altına benzetebilirim. Seni tuz kadar çok seviyorum’’ diye cevap verir. Kendisini aşağılanmış hisseden Kral, kızını saraydan kovar.
Aradan yıllar geçer ve bir sabah yüzünü peçeyle gizleyen kızcağız saraya gelip huzura çıkar. Kendisini sıradan bir köylü kızı olarak tanıtan kız, Kral’ı düğününe davet eder. Kızın talimatıyla düğün yemekleri tamamıyla tuzsuz pişirilir. Yediklerinden hiç hoşnut kalmayan kral, birden küçük kızının söylediklerini hatırlar ve tuzun yaşama ne kadar renk kattığını, onun insan mutluluğu için ne kadar önemli olduğunu anlar. Babasının pişmanlığını anlayan küçük kız kendisini tanıtır. Yıllar sonra barışan baba kız, hayatlarının kalan kısmında beraberce mutlu ve huzurlu bir hayat sürerler...
Hikayeden de anlayacağınız üzere bu hafta sizlere, yaklaşık 5000 yıl önce Çin’de keşfedilen bir mineralden, bir diğer deyişle tuzdan bahsedeceğim.
Geçen hafta ülkemizin çok önemli tuz üretim merkezlerinden biri olan İzmir Çiğli'deki Çamaltı Tuzlasını ziyaret ettiğimde, işletmenin yöneticisi Özgür Beyin anlattıklarını duyunca, tuzun bir gıda maddesinden çok daha öte bir şey olduğunu anladım.
Tarih boyunca önemli bir ticaret malı olan tuz, günümüzde de pek çok alanda yaygın olarak kullanılan değerli bir maden konumundadır.
Tuz, Eskiçağda stratejik bir varlık değildi. O dönemde yaşayanlar, tuz ihtiyaçlarını tuzlu zeminde yetişen bazı bitkilerden karşılıyorlardı. Göçebe düzenden yerleşik düzene geçişte tuzun önemli etkisi olmuştur. Gıdalarını tuz ile koruyabilen insanlar, bu sayede sürekli av peşinde koşmaktan da kurtulmuşlardır.
Tuz, zaman içerisinde önemli bir ticari meta haline gelmiş, vergilere konu olmuş ve hatta uğruna savaşlar yapılmıştır. Tuz vergisinin tarihteki ilk vergi olduğu söylenir.
Bu önemli maden, Hindistan bağımsızlık hareketinin öncüsü Gandi'nin 1930'daki meşhur Tuz Yürüyüşü'nün de sembolüdür. Bu yürüyüş sayesinde Hindistan'ın bağımsızlık hareketi hız kazanmış ve 1947’de de bağımsızlığına kavuşmuştur.
Tuz bazı kültürlerde kutsal sayılır ve yere dökülmemesine özen gösterilir. Yere tuz dökenler veya cenaze evinden dönenler, sol omuzlarından arkaya doğru tuz atıp kötü ruhları uzaklaştırırlarmış.
Budizm inancına göre tuz, kötü ruhları uzaklaştırdığı için sumo güreşçileri ringe tuz serperler.
Galler’de, içinde ekmek ve tuz bulunan bir tabak tabuta konur, profesyonel bir günah yiyicisi de bunları yiyerek ölüyü günahlarından arındırırmış.
Haiti’de büyü çözmenin ve bir zombiyi hayata döndürmenin tek yolu, tuzmuş.
İngilizler yeni bir eve tuz götürürmüş
Peki, "maaş" kelimesinin tuz ile olan ilşkisini hiç duymuş muydunuz?
Roma İmparatorluğu’nun ilk yıllarında askerlerin maaşları para yerine tuzla ödenirmiş. Daha sonraları ise tuzun kendisi değil, onun yerine para verilmeye başlanmış. Hatta bu nedenle de, görevini iyi yapan askerlere “aldığı tuzu hak ediyor” denilirmiş.
"Maaş" kelimesinin, Latince tuz demek olan “sal” kelimesinden türediği sanılıyor.
Bugün İngilizce’de maaş anlamına gelen ‘’salary‘’ kelimesi ile, yine Almanca ve İngilizcede asker anlamına gelen ‘’Soldat’’ ve ‘’Soldier ‘’ kelimeleri, ücretlerini tuz olarak alan askerlere ithafen türetilmiş kelimelerdir.
Geçmişte birçok madde gibi, tuz da ilaç olarak kullanılmış. Mısırlılar, Yunanlılar, Romalılar, Araplar, Ortaçağ tıbbı ve Rönesans tıbbı tuzu değişik hastalıkların tedavisinde kullanmışlar. Hipokrat, Galen ve İbn-i Sina birçok tedavide tuz önermiş.
Tarihteki en eski lezzet verici ve aynı zamanda da en ucuz gıda koruyucu olan tuz, asit-baz dengesini sağlayarak ve kan basıncını kontrol ederek vücudumuzun normal işlevini gerçekleştirebilmesinde hayati öneme haizdir.
Tuz, her türlü faydasına rağmen, “azı karar, çoğu zarar” yaklaşımıyla tüketilmelidir. Normal hava koşullarında, sağlıklı bir insanın günlük tuz tüketiminin 6-8 gram civarında olması gerekmektedir.
Yüksek düzeyde kullanılan tuz, hipertansiyona neden olduğu gibi böbrekler, göz ve kemik sağlığı üzerinde de olumsuz etki yaratmaktadır.
Öye yandan, tuzlu gıdaların fazlaca tüketilmesinin sperm ve görmeyi de azalttığı söylenmektedir.
Yaklaşık ondört bin kadar farklı kullanı yeri olan tuz, günümüzde pek çok endüstri için önemli bir mineral kaynağıdır. Düne kadar yalnızca gıdalarımızın tatlandırıcısı ve koruyucusu, derilerin tabaklanması gibi amaçlarla kullanılan tuz, üretim araçlarının gelişmesine paralel olarak, kimya sanayinde kullanılan önemli bir maden haline gelmiştir.
Sanayinin büyümesi ve teknolojinin sürekli gelişmesiyle, cam, kağıt, kauçuk ve tekstil gibi pek çok sektörde tuz kullanılmaya başlanmıştır.
Öte yandan, gerek endüstriyel, gerekse evsel su yumuşatma sistemlerinde tuz kullanımı oldukça yaygındır.
Son olarak, ülkemizde tuz üretiminin %28'i İzmir-Çamaltı'nda deniz suyundan, %64'ü Tuz Gölü, Seyfe Gölü ve Palas Gölü'nden, kalanı da kaya tuzu yataklarından yapılmaktadır. Türkiye'de önemli kaya tuzu yatakları Çankırı, Nevşehir-Gülşehir ve Yozgat-Sekili'de bulunmaktadır.
Dileğim odur ki, bütün sevgiler tuz kadar çok olsun...
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.