İngilizler Hindistan'ı işgal edince Hindu ve Müslümanlar İngilizlere karşı birleştiler. Çünkü söz konusu olan vatandı ve vatan söz konusu ise gerisi teferruattı...
Sonra ne mi oldu?
İngiliz ajanlar Müslüman alim kılığına girip Hindu mahallesinde inek öldürdüler. Hindularca kutsal kabul edilen ineğin (güya) Müslümanlarca öldürülmesi üzerine, mahallede Müslüman-Hindu kavgası başladı. Bu kavga şehre, oradan da tüm ülkeye yayıldı.
Sonuç mu?
1 milyon insan öldü.
Bu arada, Müslüman-Hindu çatışmalarında milyonlarca Hintli vatandaş ölürken, İngilizler Hindistan'da kalıp ülkeyi sömürmeye devam ettiler...
İngilizler açısından ne kadar zekice, Hintliler açısından ise ne kadar aptalca bir durum değil mi?
Bence de öyle...
Fakat bu durum, doğrusu bana pek de yabancı gelmedi. Aslında size de tanıdık gelmiş olmalı.
Çünkü anlattığım olayın değişik ölçekteki benzerleri, zaman zaman bizim ülkemizde de cereyan etmekte. En son örneğini ise daha geçtiğimiz günlerde yaşadık ve gene zokayı yuttuk. Kuklacıyı vurmak yerine kuklayı vurma yolunu seçtik.
Sizin de tahmin ettiğiniz gibi bahsettiğim hadise, Samsun'daki Atatürk anıtına iki kişinin gerçekleştirdiği saldırı hadisesi. Şükür ki saldırıyı yapanlar kısa sürede yakalandı. Bu konuda güvenlik güçlerimizi gerçekten tebrik etmek gerekiyor. Fakat güvenlik güçlerimizden daha hızlı hareket eden bir kesim vardı ki, olay duyulur duyulmaz çabucak fitne tohumlarını yaydılar ve milleti galeyana getirmeyi başardılar.
Bu insanlar sosyal medya vasıtasıyla örgütlenerek, sözkonusu Atatürk heykeli önünde toplandılar ve toplumun bir kesimine yönelik ağır hakaretlerde bulundular. Çünkü saldırdıkları kesim (güya) Atatürk'ü sevmezdi ve bu türden bir saldırıyı ancak onlar yapabilirdi.
Sonra ne mi oldu?
Kısa sürede yakalanan iki saldırganın olay öncesinde içki içip sarhoş oldukları ve bu nedenle de olayı (güya) bilinçsiz bir kafayla işlediklerine yönelik ifadeleri ortaya çıktı. Daha da ötesi, denilenlere göre, bu iki kafadar Atatürk'ü kimselere bırakmayan kesimden çıktılar. İşte o saatten sonra herkes sus-pus oldu, gösteriler, küfürler ve hakaretler bir anda kesiliverdi.
Peki, olay sonrası hemen siper alıp toplumun bir kesimine karşı ağır hakaret ve tehditlerde bulunanlar,
gerçekler ortaya çıktıktan sonra yaptıklarından utanmışlar mıdır?
Sanmıyorum.
Üzülmüşler midir?
Sanıyorum üzülmüşlerdir. Ama üzüntülerinin, birilerine yönelik yaptıkları haksız saldırılar yüzünden değil de, faillerin karşı mahalleden çıkmamış olmasından kaynakkandığını düşünenlerdenim. Onlara göre, keşke failler karşı mahalleden çıksaydı..
Biz bu ve benzeri hadiseleri defalarca yaşadık ve malesef yaşamaya da devam ediyoruz. Oysa ki bu ayaklar çıktan koktu. Kimse yemiyor artık bu tür oyunları...
Sakın bu tür hadiselerin yegane konusunun sadece Atatürke yapılan saldırılar olduğunu düşünmeyin. Buna benzer saldırılar din ve millet adına kutsal kabul edilen pek çok değer üzerinden de yapılmakta.
Büyük fotoğrafa odaklanıp hadiseleri doğru tahlil etmediğimiz müddetçe, benzeri durumları yaşamaya devam edeceğiz. Yani her defasında, kuklacıyı değil de kuklayı vurmaya çalışacağız...
Siz zannediyor musunuz ki Samsun'da yapılan saldırı Atatürk heykeline yapıldı?
Aslında bu saldırı Atatürk üzerinden toplumsal barışa, huzura ve refaha yapıldı. Biz milli ve manevi değerlerimizi ve şahsiyetlerimizi koruma uğruna birbirimizi yerken, birileri bu kavgadan nemalanmaya devam etmekte...
Aslında olayları çözmek o kadar da zor değil. Birazcık sabırlı olsak ve kafayı yorsak, büyük fotoğrafı hemencecik görebiliriz.
Atatürk'ü hiç sevmeyen ve hatta düşman biri bile olsa, hangi aklı selim sahibi insan iki urganla bir heykeli yıkmaya yeltenir?
Velev ki yıktı diyelim, kimin gönlünden Atatürk sevgisini silebilir ki?
Bu olayın kime ne faydası olabilir?
Bu ve benzeri olaylardan faydalanabilecek sadece bir kesim var ki, bu kesim ne Atatürkü sevenler, ne de nefret edenler değildir. Bunlar, olsa olsa toplumsal barışa, huzura ve refaha göz dikmiş hainler, düşmanlar ve zavallılar olabilir...
Biz bu şerefsizleri, Menemen Olaylarında, Ali Kalkancı ve Fadime Şahin tiyatrosunda, Gezi'de ve 15 Temmuz'da gördük.
Ama, artık milletin feraseti ve gözü açıldı. Yutmuyor ve bundan sonra da yutmayacak...
Son söz Yüce Kitabımız Kuran'ı Kerimden olsun;
"Fitne öldürmekten kötüdür" (Bakara 191)
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.