Takip Et
  • 20 Şubat 2020, Perşembe

İMDAAAT! BATIYORUZ...

"Alimler peygamberlerin varisleridir" (Hadis)

Kıyamet gününde alimin mürekkebi, şehidin kanından daha ağır gelecektir" (Hadis)

"Hayattaki en büyük mucize, küçükken iyi bir öğretmene rastlamaktır."

"Dünyada herşeye değer biçilebilir, ancak öğretmenin eserine asla değer biçilemez" (Sokrates)

"Cennet, annelerin ayakları altındadır" (Hz. Muhammed)

"Kadına saygılı ol; çünkü, o insanoğlunun anasıdır." (Hz. Ali)

Alimler, öğretmenler ve annelerin öneminden bahseden yukarıdaki sözleri neden yazdığımı merak ediyorsunuz değil mi?

Yapmak istediğim, günümüzde bu ve benzeri sözlerin sadece söylemde kaldıklarına, gerçeklikte ise artık bu sözlerin neredeyse anlamsız hale geldiklerine dikkat çekmekti.

Çünkü artık alimler itibarsız, öğretmenler değersiz ve aileler annesiz...

Geçenlerde internette karşılaştığım kısa bir video beni çok etkiledi. Söz konusu videoda Mısırlı sanatçı Muhammed Subhi, bir medeniyeti yok etmenin üç aşamasının olduğunu söylüyordu. Subhi’ye göre bu üç aşama; aileyi yıkmak, eğitimi mahvetmek ve örnek olan şahısların değerini düşürmek.

“Aileyi yıkmak için annenin rolünü değiştirir, onu ev hanımlığı vasfından utandırırsın”, “Eğitimi yıkmak için muallimleri toplumda önemsiz hale getirirsin ki, öğrencileri bile ona hakaret edebilsin”, son olarak ta “Örnek olanları gözden düşürmek için, alimlerin ve fikir adamlarının değerini düşürür, onlardan şüphe duyulmasını sağlarsın. Ta ki, kimse onları dinlemeyinceye dek.” diyordu Muhammed Suphi.

Şimdi gelin hep beraber, videodaki sırayı ihmal ederek, belirtilen üç alanla ilgili birtakım toplumsal analizler yapalım.

Analizimize, günümüzde ilme ve alime olan bakış açısını ele alarak başlayalım;

Öncelikle belirtmem lazım ki, bahsedeceğim alimler, bir ilim dalında kendini geliştirmiş, bilimsel çalışmalarıyla insanlığa faydalı ve örnek olan şahsiyetlerdir. Yani, isminin önünde "profesör" yazıyor diye bilim adamı sayılanlar değil, gerçek ilim erbabı olan kişilerdir. Mesela Edison'dur, Sokrates'tir, matematikçi Cahit Arf'tır, sosyolog Şerif Mardin'dir, moleküler biyolog Aziz Sancardır...

İsmini saydığım bu ve benzeri gerçek bilim adamlarının kim olduklarını sokaktaki insanlara rastgele sormuş olsak, muhtemeldir ki alacağımız cevaplar korkunç olacaktır. Bu cevapların bazılarında, bunların futbolcu ya da artist olduğu bile söylenecektir. Şaka yapmıyorum, denemesi bedava...

Oysa bizim atalarımızın ilme ve alime bakışı çok farklıydı. Alime saygı, bilime güven vardı. Bu hususla ilgili olarak, İstanbul'un fethinde gerçekleşen şu hadise ne kadar manidardır;

Fatih Sultan Mehmet İstanbul'a beyaz bir at ile girdiğinde yanında hocası olan Akşemseddin vardı. Kendisine sevgi gösterisinde bulunup çiçek vermek isteyenler 22 yaşındaki gencin değil, yaşlı olan Akşemseddin'in padişah olduğunu düşünerek ona yöneliyorlardı. Akşemseddin kendisine gelenlere, “Sultan Mehmed ben değilim, odur" deyip Fatih'i gösteriyordu.

Genç padişah ise "Yine ona gidiniz. Sultan Mehmed benim, ama o benim hocamdır. Şehrin manevi fatihidir" diyerek hocasına olan saygısını gösteriyordu.

İşte bizim atalarımızın ilme ve alime bakışları böyleydi.

Bugün ise, üniversitelerdeki hocalara ve bilim adamlarına olmadık hakaretler ediliyor, küçük düşürülüyor, dersleri terkediliyor ve iş yapamaz hale getiriliyor.

Yazık ki, hem de çok yazık...

Peki, eğitimdeki durumumuz nasıl?

Bu alanda da, malesef sınıfta kalmış vaziyetteyiz. Eğitim dediğimiz süreç, ne yazık ki, itibarını kaybetmiş öğretmenler ile öğretmenlerine saygısız öğrenciler arasında cereyan eder hale geldi; öğretmenin ne itibarı  kaldı, ne de saygınlığı...

Gün geçmiyor ki öğretmenini döven, hatta bıçaklayan bir öğrenci haberine rastlamayalım. Dayakçı öğretmenlere karşı sistem geliştireceğim diye, eli kolu bağlanmış, özgüvenini kaybetmiş, ilk fırsatta öğrenci veya velilerle karşı karşıya getirilmekte olan bir öğretmen profili ortaya çıkarılmış durumda.

Halbuki bizler, öğretmeninin önünde titreyen, sözlüye kalktığımızda heyecandan iki kelimeyi bir araya getiremeyen, sokakta öğretmenimizi görünce telaşla üstümüze başımıza çekidüzen veren çocuklardık. Öğretmen demek, biraz korku, ama çokça da sevgi ve saygı barındıran varlık demekti...

Öte yandan, kadim toplumsal ve kültürel değerlerimizi saldıranlar, aslında bu saldırılarına aileden başladılar. Televizyonlardaki dizi ve filmler, internet ortamında servis edilen paylaşımlar ve daha pek çok yolla ailedeki sevgi, saygı ve hoşgörü ortamını ortadan kaldırdılar. Ailenin ve toplumun temel taşı konumunda olan kadını, itibar ve koruma vaadiyle kandırdılar ve analık vasfından kopartarak fıtratına aykırı yollara sevkettiler. İşin acı tarafı, bütün bunları KADEM gibi kuruluşlar vasıtasıyla bize yaptırdılar. Yani, bizi bize kırdırdılar...

Türkiye’nin 2011 yılında imzaladığı ve 2014 yılından beri yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesi ve bu sözleşmenin güdümünde topluma dayatılan toplumsal cinsiyet eşitliği projesi ile geleneksel Türk ve Müslüman aile yapısının temeline dinamit konuldu.

Devletin adil hakemliğinde kadın ve erkeğin işbirliği sağlanarak çözülebilecek bir mesele olan kadına yönelik şiddet meselesinden, yeni bir tür kadın sömürüsü icat edildi

Bu sözleşme ile, "kadınlara eşitlik" sloganının altına gizlenilerek, insanın yaratılıştan gelen biyolojik vasıfları unutturuldu.

Yine bu sözleşme ile, erkeğe zulmederek kadından uzak durmasına, erkek kadın arasında rekabet ilişkisi oluşturularak aile içi huzursuzluğun ve boşanmaların körüklenmesine, toplumların sapkın ve çocuksuz ilişki modellerine yönlendirilmesine sebep olundu.

Nihai olarak, bir nüfus kontrol mekanizması inşa etmeye çalışan emperyalistlerin ekmeklerine yağ sürüldü.

Buraya kadar anlatılanların özeti olarak şunu söyleyebilirim;

Kadını değersizleştirerek aile yapısı, öğretmeni itibarsızlaştırarak eğitim sistemi, alimleri sindirilerek bilimi yok edilen bir ülke, dalgalı denizlerde kaptansız kalan koca bir gemi gibidir. Böyle bir geminin sağ salim limana varması mümkün müdür, değil midir, varın siz karar verin

Son söz;

"Bir toplum kendisini değiştirmedikçe, Allah da onları değiştirmez (Rad -11)"

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.