Malumunuz olduğu üzere bir yıl aradan sonra ülke olarak yeni bir seçim sürecine girdik. Mahalli idareler seçimine iki aylık bir süre kalmışken, geçen seçimlere nazaran ortam oldukça sakin görünüyor. Parti ya da adayların bayraklarıyla donatılmış meydan, cadde ve araçlara daha henüz tanıklık edemedik...
Buna karşın, büyükşehirler başta olmak üzere, adaylıkları kesinleşen il ve ilçelerdeki belediye başkanı adaylarının ve bunların üyesi oldukları partilerin seçim vaadleri çoktan havalarda uçuşmaya başladı bile...
Siyasi partiler ve onların adayları neler vadetmiyorlar ki;
Cezalara af getireceklerinin, trafik sorununu tamamen ortadan kaldıracaklarının, ulaşımda ve suda indirime gideceklerinin, gençlere istihdam alanı sağlayacaklarının, köprüler ve altgeçitler yapacaklarının ve daha bir sürü icraatın sözünü veriyorlar. Neredeyse vadetmedikleri hiçbirşey yok gibi...
Siyasilerin ve adayların vaadlerine bakınca, seçim sonrasında herşey güllük gülistanlık olacakmış gibi geliyor insana. Fakat kazın ayağı malesef öyle değil. Bu adayların çoğu geçen dönemde seçilerek görev yapmış olanlardan oluşuyor. Bu adaylar önceki seçim kampanyalatında da şimdikine benzer pek çok vaadde bulunmuş olmalarına rağmen, ne yazık ki bu sözlerin çok azını yerine getirmişlerdi. Yani aslında biz bunların ne olduklarını, ne yapıp yapamayacaklarını bizzat tecrübe etmiş insanlarız. Gel gör ki siyasal görüşlerimiz bizi öylesine güçlü bir şekilde esir almış ki, bile bile lades deyip, aynı yılana aynı delikten defalarca ısırılmaktan vazgeçmiyoruz...
Siyasilerin yalanlarına ve seçim rüşvetlerine kanma konusunda kimse elimize su dökemez. Oysa ki seçim sonrası için verilen vaadler ve seçim sürecindeki üç kuruşluk yardımların faturasının dönüp dolaşıp bize kesileceğini bir kavrayabilsek. Ya da hakkımız olmayan yardım ve hediyelerin haram olduğunu bir anlayabilsek...
Pek tabi ki seçimlerde halka rüşvet verme adeti kendi kendine kültür haline gelmedi bu toplumda. Önce büyüklerimiz başlattı bu haksız, hadsiz ve adaletsiz adeti. Bize onlar alıştırdı bu garabeti...
Biri çıktı "Kim ne veriyorsa benden beş fazlası" dedi, diğeri iki anahtar vadetti, bir diğeri ise "Faiz kalkacak, rektörler selam duracak" dedi; hiç kimse sormadı bu değirmenin suyu nereden geliyor diye...
Büyükler böyle yapar da küçükler aşağı mı kalır, onlar da katıldılar bu kervana. Dörtbuçuk yıl taş üstüne taş koymayan belediyeler, hummalı bir çalışma ortamına giriveriyorlar seçimler öncesinde. Sakın ola ki bunların kanalizasyon vs gibi yatırımlara giriştiklerini sanmayın; zira onlar seçim kampanyalarında ve meydanlarda vaad edilecek işlerden. İhtiyaç olan yatırımlar yerine, göz boyayacak işler yapmak lazım değil mi; park bahçe, yol yaması, konserler vs gibi. Öyle ya, sunun şurasında ne kaldı ki seçimlere...
Bütün bunlar için de seçime mahsus bir bütçe ayırmak lazım. Çünkü yandaşlara kömür dağıtılacak, çay ve şeker gönderilecek, evlerinin eksikleri giderilecek ve daha bir sürü şey için paraya ihtiyaç duyulacak.
Bütçe deyince sakın ola ki aklınıza meclis tarafından kabul edilip yürürlüğe konulan bildiğimiz bütçe gelmesin. O bütçe denetim ve kontrol altında olduğundan, oradan herşeyi harcayamayız. O halde başka çare bulmak lazım değil mi? Şirketler ne güne duruyor; oralardan yapılır harcamalar. Tabi bir de seçim sponsoru olan yandaş iş adamları var..
Belediyelerden başka bir de muhtarlar var tabi; hani şu varlığı sıkça sorgulanan muhtarlık kurumunun başındaki şahsiyetler...
Devlet kurumu olmalarına rağmen kamu hizmeti için ellerinde ne personel, ne de makina ve sairesi olmayan muhtarlar...
Hal böyle diye sakın muhtarlık kurumunu ve muhtarları küçümsemeye kalkmayın; zira çok taliplisi var o makamların. Devletçe silah verildiğinden midir, Cumhurbaşkanlığı makamının muhtarlara verdiği özel önemden midir, ya da muhtar maaşlarının hatırı sayılır miktarda arttırıldığından mıdır bilinmez, nüfusu 1000'i bile bulmayan ufacık mahallelerde sayıları 10'ları bulan adayların ortaya çıktığını görüyoruz...
Geçen hafta 4-5 günlüğüne Aydın'a gitmiştim. Çarşıda, kahvede ve evlerde muhtarlık seçimleri ile ilgili konuşulanları duyunca, anladım ki rüşvet çarkının alası muhtarlık seçimlerinde dönüyor...
Üçbeş torba kömüre, birkaç kilo şekere, bir paket kahveye oylar satın alınmaya çalışılmakta, adaylıktan vazgeçme karşılığında bol sıfırlı paralar istenmekte ya da teklif edilmekte. Memleketim adına üzülmedim desem yalan olur...
Tabi ki bu durum sadece Aydın için geçerli değil. İnternete girip biraz araştırınca memleketin muhtelif bölgelerindeki muhtar adaylarının milletvekilleri ve belediye başkanlarının bile söylemekten çekindiği akla hayale gelmeyecek vaadlerine rastladım.
Örneğin Karabük’teki bir muhtar adayının, seçimlerde mahalle muhtarlığını kazanması halinde bir seçmene umre, bir seçmene çeyrek altın, bir seçmene bulaşık makinesi ve üç kişiye de çeşitli hediyeler vaadi oldukça düşündürücü...
Haddini bilmeyen ve hızını alamayan muhtar adaylarından "mahalleye köprü yaptıracağım, oyun parkları kuracağım, yeşil alanlar açacağım" diyenler bile var.
Kardeşim sen muhtarsın, etin ne butun ne de bunları yapacaksın?
Biraz dürüst olun Allah aşkına...
Senin görevin köprü yapmak değil, vatandaş ile belediye ve devlet kurumları arasında köprü olmaktır. Yerine getiremeyeceğin sözleri neden vadedersin ki...
Adayların seçim vaatleri iyi hoş da, nedense hiç kimse kaynağı nereden bulacağını söylemiyor. Bekara karı boşamak kolay, dilin de kemiği yok, o halde salla sallayabildiğin kadar...
Unutulmasın ki seçim sebebiyle kaynaklar hesapsız biçimde harcanmaya başlanırsa, bu durum bize borç yazar. Yapılan yardımları ve verilen paralar, bir şekilde hepimizden geri alınır, bunun farkına bile varmayız. Bu nedenle herkes hesabını doğru yapmalı...
Son söz;
Asıl gayemiz geçici iyileştirmelerle vatandaşı rahatlatmak değil, kalıcı refaha götürecek gerçekçi çözümler üretmek olmalıdır...
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.