Hayatımızın büyük bir kısmını başkalarını mutlu etme çabasıyla geçirdiğimizin farkında mıyız?
Sırf başkaları mutlu olsunlar diye çoğu zaman kendi hayallerimizden, isteklerimizden ve zevklerimizden vazgeçtiğimizin farkında mıyız?
Bugün, kesinlikle hepimizin duyduğu fakat hakkında çoğumuzun pek fazla bilgi sahibi olmadığı bir örgütten bahsetmek istiyorum. Bu örgüt öylesine güçlü bir örgüt ki, daha çocukluğumuzdan itibaren bizi etkisi altına almakta ve bir ömür boyu da peşimizi bırakmamakta.
İsmine "elalem" denilen bu örgütün üyelerinin kimlerden oluştuğu hususu zamana ve mekana göre değişmekle birlikte, örgütün bireyler ve toplum üzerinde uyguladığı sistemin yöntemi ve gayesi hep aynı; "elalem ne der" baskısıyla insanları benliklerinden uzaklaştır ve kişiliksiz bir toplum yarat...
Elalem işi gücü bırakmış, toplumu dizayn etmekle meşgul. Nereye gidilir, nereye gidilmez, ne giyilir, ne giyilmez, kiminle evlenilir, kiminle evlenilmez ve saire...
Neredeyse her şeyimize elalem karar veriyor...
Daha küçücük bir çocuk iken, (güya) uslu olalım diye, sus pus edilmelerimiz, okulun en zeki ve en çalışkan öğrencisi olma adına yarış atı gibi koşturulmalarımız, iş yerinde en gözde eleman olabilmak için insanüstü gayret sarfetmelerimiz ve daha bir sürü şey hep bu "elalem" yüzünden...
Herşeye rağmen, ne yaparsak yapalım, elalemi memnun etmeyi bir türlü başaramıyoruz. Hatta ölüp gitmemiz bile onu mutlu etmiyor olmalı ki, "Zamansız gitti" diye söyleniyor ardımızdan...
Elalem benden evvel konuşmaya başlamış, benden evvel okumayı sökmüş, ortaokul ve lisede ben teşekkür alırken o hep takdir almış, üniversitede benden daha iyi bölüme girmiş, üniversiteyi bitirdiğinde hemen iş bulmuş, benden evvel evlenip çoluk çocuğa karışmış; kısacası hayatımın hiçbir döneminde elalemden önde olmayı bir türlü başaramamışım...
Sırf elalem istedi diye avukat yerine mühendis olmuşum, ya da ticaretten büyük zevk aldığım halde bir devlet dairesinde masa başında ömrümü çürütmüşüm...
Sonuç mu?
Artık "elalem ne der" hapishanesinin yüksek duvarları arasına sıkışmış, kişiliğini kaybetmiş ve özgüvenini yitirmiş biriyim. Çoğu kimsenin arzuladığı yerde olsam da, ertelenmiş hayallerim ve gerçekleşmemiş isteklerim yüzünden, olmak istediğim benden" çok uzak bir yerdeyim...
Toplum olarak başımıza ne geldiyse hep elalem yüzünden geldi. Ne yazık ki herkesi memnun etme dürtüsü yüzünden "hayır" demeyi unuttuk. Ruhlarımız esir, bedenlerimiz ise yalancı oldu. "Elalem ne der" korkusuyla benliğimizi kaybettik ve artık "mış gibi" yaşıyoruz...
Peki, kim bu elalem?
Nasıl ki çoğu zaman suçun sahibi olmuyorsa, elalemin de hiç sahibi yok. Kime sorsan "ben elalemmiyim" diyor. Oysa ki elalem hepimiziz. Sen, ben, dostlar, akrabalar arkadaşlar, komşular vs. Fakat en çok da çocuğuna söz geçiremeyen anne ve gene çocuğuna istediğini yaptıramayan baba, bizzat elalemin ta kendisi. Kendi kendimize gelin güvey olup, "acaba başkaları ne der" korkusuyla elalemler uyduruyoruz. Fakat öyle ya da böyle, ister başkaları olsun ister kendimiz, hayatımız boyunca aldığımız pek çok kararın arkasında ne yazık ki elalem var...
Hemen belirtmeliyim ki, inandığı değerleri ve doğruları söyleyemeyen ve hep ondan beklenenleri ifade etmeye çalışan insanlar, öz güvenlerini ve özsaygılarını yitirirler.
Kalıplarımızı kıramadığımız ve sorgulayan bireyler olamadığımız sürece, başkalarının bizim için biçtiği rolü oynamaya ve onların istediği hayatı yaşamaya mahkumuz.
Amerikalı Yazar Neale Donald Walsch bu hususta şöyle demektedir;
"Başkalarının sen hakkında ne düşündükleri konusunda endişe duyduğun sürece, onlar senin sahibindir"
Gösteriş tutkunluğu ve sürekli beğenilme arzusu, bir başka deyişle "desinler" diye yaşamak, insanın özgürlüğünü kısıtlar. "Elalem ne der" diye ürettiğimiz putlar, inancımızı ve prensiplerimizi uygulamamıza engel oldular. Kılık kıyafetimizden, evimizin perdelerine ve mobilyalarına kadar her ne varsa, ne yazık ki elalemin emirleri doğrultusunda şekillendi. Oysa insanoğlu iradesini kullanmalı, düşünebilmeli ve kendisi olabilmeli. Aksi halde kimliksiz, kişiliksiz ve özgüvensiz insanlar olarak ömür sürmeye devam ederiz...
Yalvarırım, "elalem ne der" diye ruhunuzu aleme boğdurtmayın. Boşverin başkalarının size dayattıkları hayatı. Düşünmeniz için Allah'ın size bahşettiği aklı iyi kullanın. Başkalarının tavsiyelerini mutlaka dinleyin, fakat kararlarınızı size söylenenleri mantık süzgecinizden geçirdikten sonra alın. Size söylenenlerden mantığınıza uymayanları uygulamayın. Önemli olan elalemin ne dediği değil, sizin ne hissettiğiniz ve El-Alim'in ne dediği...
Unutmayın ki;
Elalem değil elli alem de konuşsa, sen kendinden emin olduktan sonra, el alkışlar alem izler. Hiç şüphesiz ki sonunda elalemin değil, El-Alim'in dediği olacaktır...
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.