İnsan olmak hasebiyle hepimiz eşitiz. Rengimizin, dilimizin, ırkımızın, milliyetimizin, cinsiyetimizin, dinimizin, ülkemizin ve daha pek çok aidiyetimizin farklı oluşu bu durumu değiştirmez. “İnsan onuru” kavramına dayanan eşitlik ilkesi, pek çok uluslararası ve ulusal metinlerde kendine yer bulmuş evrensel bir ilkedir...
Eşitlik ilkesi ülkemizde de devletin tümüne hakim olan ilkelerin başında gelmekte olup, Anayasamızın 10'uncu maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir;
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir...“
Anayasa Mahkemesi ise eşitlik kavramını, “Herhangi bir nesnel ve makul dayanağı olmaksızın aynı durumdaki bireylere farklı muamelede bulunulmaması” olarak tanımlamıştır.
Ayrımcılık yapmama, eşitlik ilkesinin ayrılmaz bir parçasıdır...
Bu durum 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nun 3'üncü maddesinde "Eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı" başlığı ile şu şekilde tanımlanmıştır;
“(1) Herkes, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşittir.
(2) Bu Kanun kapsamında cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik ve yaş temellerine dayalı ayrımcılık yasaktır.
...
Kamu hizmetlerinin sağlanmasının asli sorumlusu Devlet olmasına karşın, bu hizmetler kamu görevlileri dediğimiz insanlar eliyle yerine getirilirler. O halde, kamu idarelerinin tarafsızlığını güvenceye almak için öncelikle kamu görevlilerinin tarafsızlığını güvence altına almak gerekmektedir. Bunun için de (başta siyasi baskılar olmak üzere) kamu görevlilerini her türlü baskı ve yönlendirmeden kurtarmak elzemdir...
Buraya kadar anlattığım teorik bilgilerden sonra, şimdi gelelim realiteye;
Ne yazık ki tarafsızlık ve eşitlik konusunda ülkemizdeki durum hiç de iç açıcı değil. Bir başka deyişle, kamu hizmeti ifa edenlerin görevlerini icra ederlerken tarafgir davranmaları malesef yaygın bir uygulama. Aslına bakılırsa kamu görevlilerinin tarafsızlığının sağlanması konusunda ülkemiz yasalarının gelişmiş ülke yasalarından pek de bir farkı yok. "O halde sorun nerede" diye araştırdığımızda ise, ne yazık ki sorunun büyük ölçüde insan unsurundan kaynaklandığını anlıyoruz....
Kamu görevlilerinin tarafsızlığını etkileyen kişisel ve dışsal sebepleri tahmin etmek hiç de zor olmasa gerektir. Fakat sebep ne olursa olsun, tarafsızlığını yitirmiş herhangi bir kamu görevlisi, adalete ve devlete olan güveni zedeliyor demektir...
Çok sevdiğim bir söz var; "Doktorun muhatabı hasta değil, hastalıktır" diye. Aslında bu sözdeki doktor kelimesini bütün kamu görevlilerine teşmil etmek gerekir. Buna göre, hiçbir kamu görevlisi hizmet verdiği insanların kişilik özellikleri ile alakadar olmayıp yalnızca işine odaklanmalı ve herkese tarafsız ve eşit surette hizmet vermelidir...
Mesela, taraflı bir hakimin verdiği kararlar nelere malolabilir diye hiç düşündünüz mü?
Atamız Fatih Sultan Mehmet bu sorunun cevabını yüzyıllar önce şöyle vermiş:
Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür, adalet öldüğünde de devlet yıkılır...
Başka söze hacet var mı?
Utulmamalıdır ki taraflı bir hakimin kararı mazluma zulüm, zalime ödüldür...
Bu defa da bir başka meslek erbabından, doktorlardan örnek verelim;
Farzedelim ki herhangi bir doktor Hipokrat yeminini yok sayıp hastasının siyasi görüşüne bakarak tedaviden kaçınmış olsun. Bu tavır, taraflı bir hakimin kararında olduğu gibi, belki toplumu öldürmez ama bir insan hayatına malolabilir. Oysa ki her kim olursa olsun tek bir insanın hayatı bile bütün değerlerden, görüşlerden ve inançlardan üstün değil midir?
Peki kamu görevlileri hiç mi taraf tutamazlar?
Elbette ki tutarlar...
Kamu görevlilerinin tutacakları yegane taraf, hak ve adalet, dürüstlük, helallik, devletin, milletin ve memleketin üstün menfaatlerinden başka birşey olamaz. Bu nedenle, görev başındaki bir kamu görevlisi için muhataplarının dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri vasıflarının hiçbir önemi olmamalıdır...
Bütün bunlara rağmen, gördüklerimizden ve yaşadıklarımızdan edindiğimiz tecrübeler, bize şu soruları sormaya mecbur kılmakta;
Kamu görevlileri görevlerini yaparlarken gerçekten tarafsızca hareket etme özgürlüğüne sahipler mi?
Kamu hizmeti alanlar, söz tavır ve davranışlarıyla kamu görevlilerinin tarafsızlıklarına tesir etmekteler mi?
Kamu görevlileri tarafsızlıklarının sağlanması konusunda yeterli güvencelere sahipler mi?
İnsanımız, aleyhine olan tarafgirliğe karşı tepkiliyken, lehine olan tarafgirliklere de aynı tepkiyi gösterecek olgunlukta mı?
...
Son söz Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim'den gelsin;
"Şüphe yok ki Allah, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Gerçekten de Allah, size ne de güzel öğüt vermede. Şüphe yok ki Allah, her şeyi duyar, görür" (Nisa-58)
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.