Kahramanmaraş merkezli ve 10 ilde büyük yıkıma neden olan iki büyük depremin ardından, "Acının rengi yok" sözünü teyid edercesine, Dünyanın her yerinden Türkiye'ye destek yağıyor.
Her türlü maddi yardımın yanında, pekçok ülkeden gelen arama kurtarma ekipleri ve sağlıkçılar da deprem bölgesinde canhıraş bir mücadele içerisindeler.
Diyebilirim ki, farklı ülkelerden yardım için deprem bölgesine gelenler, "insanlık" temalı uluslararası bir programın katılımcıları gibi...
Öte yandan deprem nedeniyle yapılan yardımlara ve yardım yapanlara bakıldığında, ibretlik ve düşündürücü pek çok gerçeklik göze çarpmakta.
Bilindiği üzere tüm dünyayı etkileyen koronavirüs pandemisi İtalya'yı da oldukça etkilemiş ve bu süreçte Devletimiz İtalya'ya tıbbi malzeme ve aşı yardımında bulunmuştu. Türkiye Devleti bu yardımları yaparken, İtalya'ya umut aşılamak için yardım sandıklarının üzerine Mevlana'nın "Ümitsizliğin ardında nice ümitler var. Karanlığın ardında nice güneşler var" sözünü iliştirmişti
Bu defa İtalya'dan duygulandıran bir hareket geldi ve İtalya Büyükelçiliği deprem bölgesine yaptıkları yardımları paylaştığı sosyal medya gönderisinde, Pandemi döneminde Türkiye'nin İtalya'ya yolladığı yardımlara iliştirdiği aynı cümleyi kullandı:
Ümitsizliğin ardında nice ümitler var, karanlığın ardında nice güneşler var...
Peki, halen birbirleriyle savaş halinde olan Rus ve Ukraynalı asker ve kurtarma ekiplerinin aynı enkaz bölgesinde omuz omuza çalışmalarına ne demeli?
Düşünebiliyor musunuz, kendisi savaş halinde olan Ukrayna "Siz zor zamanımızda bizim yanımızdaydınız, şimdi sıra bizde" diyerek bize yardım elini uzatıyor.
Çoğu defa ilişkilerimizin limoni olduğu İsrail'e asker ve kurtarma ekiplerinin deprem bölgesinde ölülerimiz için omuz omuza dua etmelerine ve İsrail Hahambaşı David Lau'nun yardım için Türkiye’de bulunan İsraillilerin Şabat Günü’nde de çalışmalarına izin vermeainin güzelliğini tarif etmeye hangi kelimeler yeter?
İçinde bulunduğumuz acı dolu günlerde "Şimdi siyaset zamanı değil, insanlık zamanı" deyip derhal yardıma koşan ülkelerden biri de kapı komşumuz Yunanistan oldu.
Yunan siyaset dünyasından başta olmak üzere, basın, Kızılhaç, STK’lar, dernekler, işçi ve memur sendikaları, okullar, hatta spor kulüpleri tarafından başlatılan dayanışma ve insani yardım kampanyaları, 1999‘da her iki ülkeyi de vuran ölümcül depremlerde yaşanan dayanışma ve yardımlaşma günlerini anımsatır mahiyette.
Öte yandan, Yunan devlet televizyon kanalı ERT'nin sabah programı, deprem enkazları görüntüleri eşliğinde ve insanın yüreğini burkan, “Ben seni sevdiğimi dünyalara bildirdim” şarkıyla başlıyorsa ve Yunan siyasetçiler "Bu kara günlerde hepimiz Türküz" diye haykırıyorlarsa, daha ne söylenebilir ki...
Hiç şüphesiz ki yüzyılın felaketinde din, dil, ırk, ülke ve millet gözetmeden hemen hemen bütün ülkelerden yardımlar geldi. Fakat üç ülke var ki depremin hemen sonrasında çok kısa süre içerisinde yanımızdaydılar. Bunlardan olan kardeş ülke Azerbaycan depremden sonra yardım için ülkemize gelen ilk ülkeydi.
İlk etapta, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in talimatı üzerine, Azerbaycan Olağanüstü Haller Bakanlığı’na bağlı 370 kişilik arama kurtarma ekibi Türkiye’ye geldi. Daha sonraları sayıları artan bu ekiplerin yanında, depremzedelere destek amacıyla devlet, özel kurumlar, Türk ve Azerbaycanlı iş adamları tarafından “Kardeş Yardımı” destek platformu oluşturuldu.
Azarbaycan sivil halkının desteği ise anlatılır cinsten değildi.
Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de zorla giden aracının üzerine yüklediği yorganları Türkiye'ye yardım için taşıyan Server Beşirli, "Kış soğuğunda evsiz kalmanın ne olduğunu iyi biliriz" ifadelerini kullandı.
Bir başka kardeş ülke Pakistan ise Başbakan Şahbaz Şerif'in talimatıyla afetzedeler için yardım fonu oluşturdu ve Bakanlar Kurulunun tüm üyelerinin bir aylık maaşları ile tüm devlet çalışanlarının maaşlarının bir günlük kısmının sözkonusu fona bağışlanmasına karar verildi.
Başbakan Şerif, 2022'deki sel felaketinde Türkiye'nin ülkesine yardım konusunda başı çektiğini anımsatarak, "Pakistan milleti bu zor zamanda Türk kardeşlerini yalnız bırakmayacak." açıklamasını yaptı.
Denilebilir ki deprem için en büyük maddi desteği Katar yaptı. Kamuoyunda dolaşan haberlere göre, Katarın deprem nedeniyle Türkiye'ye yaptığı yardımların milyar dolarları bulacağı tahmin ediliyor.
Deprem nedeniyle büyük miktarlarda yardımda bulunanların yanında, güçleri ölçüsünde karınca kararınca destekte bulunanlar da vardı.
Örneğin Afganistanın Kunduz bölgesinde yaşayan Türklerin, "Elimizden gelen bu kadar" notuyla Türkiye Başkonsolusluğuna teslim ettikleri 2235 Dolar, 13 gümüş bilezik, 5 adet gümüş yüzük, r adet gümüş kolye 1 adet küpe ve 13 adet sikkenin manevi değerini hangi terazi tartabilir?
Ya da, Hindistan'ın Cammu Keşmir bölgesinde yaşayan Müslümanlar ile Sudan'daki yüzlerce Kur'an kursu öğrencisinin depremlerde hayatını kaybedenler ve yaralılar için ettikleri toplu duaların değerini?
İşin özeti, maddi yardımların yanısıra, bütün Dünya "insanlık" paydasında buluşup ülkemiz için dua etmekte...
Yazımı bitirmeden önce sizlere bir soru sormak istiyorum;
Maruz kaldığımız asrın felaketi için gerek insan gücü, gerek maddi olarak veya sadece dualarıyla destek olan ülke ve insanların bu desteklerinde Türkiye'nin zor gün dostu olmasının, Dünyanın neresinde olursa olsun her felakete din, dil, renk, siyasi görüş vs demeden derhal koşmasınının etkisi yok mudur?
Tabi ki vardır...
Çünkü, yüce Türk devleti ve Onun yöneticisi olanlar, her türlü zorluğa ve eleştiriye rağmen, yıllardan beri Dünyaya iyilik tohumları ekiyorlar. Sanırım bugün o ekilen tohumların hasat zamanı. Ne diyordu Necip Fazıl;
Tohum saç, bitmezse toprak utansın,
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.