Takip Et
  • 26 Aralık 2019, Perşembe

NE GÜNLERE KALDIK EY GAZİ HÜNKAR...

Bir şeyin maddi ya da ekonomik değerinin yüksek olması, onun çok pahalı olduğu manasına gelmez. Pahalılık göreceli bir kavramdır. Yani, senin paran az diye, değeri yüksek bir varlık pahalı hale gelmez. Bir şeyin ederinden daha fazla bir fiyatı varsa, ancak o zaman pahalıdır.

Bu durum insanlar için de geçerlidir. Herkesin bir ederi vardır ve insanlara de ederleri kadar değer vermek gerekir. Aksi taktirde, "Ederinden fazla değer, soytarıyı kral eder".

Ederinden fazla değer verilen insanlara hemen hemen her alanda rastlanır. Siyasette, bürokraside ve özel sektörde bu tip insanlara rastlamak günümüzde çok sıradan hale gelmiş durumdadır. Ancak, hepimiz bu tip insanların çoğaldığından şikayet ederiz de, bu insanların o hale gelmesindeki ve sayılarının çoğalmasındaki kabahati hiç kendimizde aramayız. İşte bu da, bizim en kronik toplumsal hastalıklarımızdan biridir.

Gün geçmiyor ki, hiçbir dayanağı olmayan saçma sapan söz ve davranışlarla yeni bir gündem oluşturulduğuna şahit olmayalım. Özellikle siyaset arenasında bu durum çok yaygınlaşmış vaziyettedir. Artık günümüzde siyasetin şekli, gündem yaratmak uğruna saçmalamak ve ardından pirinci ayıklamayı çalışmak üzerine kuruludur. Yani, bir deli kuyuya bir taş atıyor, sonra kırk akıllı bunu çıkarmaya uğraşıyor. Sanki her şey güllük gülistanlıkmış gibi, nerede önemsiz ve kutuplaştırıcı bir konu varsa, artık onlarınn üzerinden siyaset yapılıyor.

Bunun son örneğini geçen hafta yaşadık. Bir partinin zengin ve tuzu kuru bir milletvekili, meclisteki bütçe görüşmeleri sırasında, sanki başka işi gücü yokmuş ve o sırada mecliste önemsiz bir konu görüşülüyormuş gibi, izleyici sıralarındaki sakallı ve sarıklı bir amcaya kafaya takmıştı. Aynı zamanda bir partinin başkan vekili olan bu milletvekili, sanırım daha meclis salonunda iken, sosyal medya üzerinden şöyle bir paylaşımında bulunmuş ve üstelik paylaşımına TBMM'yi de etiketlemişti;

"Mecliste bütçe görüşmeleri sırasında ziyaretçi yasağı olur. Az evvel ziyaretçi sıralarında yer alan bu sarıklı cübbeli arkadaş kimdir acaba?"

Yapmış olduğu sözkonusu paylaşımıyla bu milletvekili arkadaş (güya) kendince bir yerlere mesaj veriyordu.

Fakat milletvekilinin merak ettiği o kişinin kim olduğu kısa sürede anlaşıldı. O kişi, Mardin'in Derik ilçesinde görev yapmakta iken PKK'lı teröristlerce makam odasına döşenen bombalı düzenekle şehit edilen Kaymakam Muhammed Fatih SAFİTÜRK'ün babası Asım SAFİTÜRK'ten başkası değildi.

Sözkonusu paylaşım üzerine kamuoyundan anında tepkiler yükseldi ve sayın milletvekili paylaşımını kaldırmak zorunda kaldı. İşin ilginç tarafı, durum anlaşıldıktan sonra şehidin babasından özür dilemesi gereken milletvekilinin bu konuda kılını dahi kıpırdatmamasıydı. O özrü, kendisi yerine malesef başkaları diledi. Daha da ilginç olan şey ise, bu milletvekilinin, milliyetçi muhafazakar bir kimliğe sahip olduğunu iddia eden bir partiden olmasıydı.

İnsan bir an düşünmeden edemiyor; şimdi biz bu tür siyasetin adına ne diyeceğiz?

Seçimde bir iki puan fazla almak ve bazı çevrelere mesaj vermek adına, özellikle toplumun hassas olduğu kılık kıyafet üzerinden yapılan bu tür siyasetin adını "Ucuz Siyaset" demiyeceğiz de ne diyeceğiz?

Sorarım size;

Bu tür siyasetin milletimize ve ülkemize ne faydası var?

Bizim daha ciddi ve acil sorunlarımız yok mu?

Vatanı için görev ifa ederken teröristlerce şehit edilen bir vatan evladının babasının, istediği kılıkta ve zamanda halkın meclisine girme hakkı yok mudur?

Sizce o yüce meclise Asım Amca mı, yoksa sözkonusu milletvekili mi daha çok yakışıyor?

"Ben kazanayım da, başkaları ne olursa olsun" deyip bir şehit babası üzerinden siyaset yaparak toplumu germenin maksadı nedir?

Aynı şey kendisi ve ailesi üzerinden başkaları tarafından yapılsa, bu vekilin hoşuna gider mi acaba?

Zaten karşı cephe de boş durmadı ve kızının yapmış olduğu bir paylaşımla sözkonusu vekile yüklendi. Yani, gündem boşu boşuna işgal edildi ve ortam gerildi.

Yazık, hem de çok yazık...

Ülkemizde ucuzlayan sadece siyaset mi?

Bürokraside ve özel sektörde de, aynı tür yozlaşma malesef hızla devam ediyor.

Makamlar parayla, kayırma ile veya başka bir suretle haksız yere işgal edilip birilerince peşkeş çekiliyorsa, o makam sahiplerinin gördükleri vazifeler de ucuzlamış demektir. Böylelerine hayat hakkı tanımamak, toplumsal görevlerimizin başında gelmelidir.

Bürokrasideki yozlaşmanın talihsiz bir örneğini daha birkaç hafta önce şahit olmadık mı?

Bildiğiniz üzere, İstanbul Güngören Belelediyesinde başkan yardımcılarından biri, "Kendisi geçerken ayağa kalmadığı gerekçesiyle" şoförüne "tuvalet önünde oturma cezası" ile cezalandırmış, bu olayın kamuoyunda duyulması ve gelen tepkiler üzerine de istifa etmişti.

Bu hazımsız başkan yardımcısı "istifa etti mi, yoksa ettirildi mi" bilmiyoruz. Fakat bildiğimiz şey, gene önce testinin kırıldığı, cezanın da sonradan geldiğidir.

Bütün bu hadiselerin sonucu olarak, yüksek makamların alçak insanlarca yönetilemeyeceği gerçeği gün gibi ortadadır.

Yaşanılanları görünce insanın aklına Ziya Paşa'nın şu meşhur sözü geliyor:

"Ne günlere kaldık ey gazi hünkar,

Katır mühürdar oldu, eşek defterdar!"

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.