Geçenlerde bir akrabamın cenazesi için gittiğim mezarlıkta, yanyana uzanmış irili ufaklı binlerce mezara uzun uzun baktım. Şimdiye kadar belki de yüzlerce defa mezarlıklara gitmiş olmama rağmen, hiçbir zaman son gidişimdeki kadar dikkatlice bakmamıştım onlara. İbret nazarıyla bakınca, bir sürü soru bir anda kafamda uçuşmaya başladı;
Ölenleri neden toprağa gömerler?
Kabirler neden hep aynı yöne doğru kazılmakta?
Mezar taşları neden ölenin baş tarafında bulunur ve farklı şekillerdedir?
Ve daha bir sürü soru...
Hiç şüphesiz ki ölülere mekan olan mezarlıklar, yaşayanlar için gerçek birer uyarıcıdır. Dünyadayken kudretli birer hayat süren paşalar, valiler, politikacılar, mimarlar, hakimler, para ve şöhret sahibi insanlarla, garibanlık, sefalet ve fakirlik içerisinde bir hayat geçirenler bu kemik tarlasında yanyana yatmaktalar. Gene bu mekanda, büyük-küçük, genç-yaşlı, güzel-çirkin ve saire demeden herkes aynı konumdaydı. Burada ne zenginin mal ve mülkünden, ne makam sahiplerinin kelli felli koltuklarından ve ne de şöhret sahiplerinin şakşakçılarından eser yoktu. Kısacası, birbirlerinden çok farklı hayatları olanlar ölüm karşısında eşitti...
Hiç şüphesiz ki yaşayan tüm canlılar bir gün mutlaka ölümle yüzleşecekler. Ölüm gerçeğini unutup hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanlara, ibret için şu dizeler yeter de artar bile;
Dünyasına dünyasına, aldanma hiç dünyasına,
Dünya benim diyenin, gittik daha dün yasına...
Yüce Peygamberimiz de bu hususta, “Ağızların tadını kaçıran ölümü, çokça hatırlayın" buyurmaktadır.
Öte yandan, Hz. Ömer'in yüzük taşında, “Ey Ömer! Ölüm sana vaiz olarak yeter” yazısının yer aldığı rivayet olunur.
Unutmamalıdır ki ölüm bedene özgü bir hadise olup, ruhlar asla ölmez. Ölüm, fani dünyadan gerçek ve ölümsüz hayata bir geçiş olup, ondan asla kaçış yoktur. Bu hususla ilgili olarak Nisa Süresi 78'inci ayette, “Nerede ol(ur)sanız (olun), sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine ölüm sizi (gelip) bulacaktır” denilmektedir...
Yunus Emre'ye göre ise ölüler, "Düştük ana rahminden pazara/Bir kefen aldık döndük mezara" demektedirler.
Şimdi gelelim mezarlıklar, mezarlar ve mezar taşları ile ilgili bazı bilgiler vermeye;
Eskiden mezarlıklar gözlerden ırak yerlerde değil, şehir merkezlerinde inşa edilirlermiş. Mezarlıklar asla metruk bırakılmaz, çiçekler ekilerek adeta birer bahçeye çevrilir ve servi gibi yaz kış yaprağını dökmeyen ağaçlar dikilirmiş. Servi dikilmesinin sebebi ise, uzun ömürlü olması, amonyak çıkışını engellemesi ve yaydığı reçine kokusu ile hoş bir atmosfer oluşturmasıymış.
Mezarlıklar adeta bulundukları bölgenin bellekleridir...
Mezarlar ve mezar taşları, üzerlerinde yazan kelimelerin ötesinde anlamlar taşırlar. Onlar, kalanlara bırakılmış ve ahirete kadar varlıklarını koruyacak olan hatıralar, mektuplar ve nasihatlerdir.
Aslında her mezar taşı yaşanmış bir ömrü simgeler. Herbirinde bir ömre sığdırılmış sevinçler, üzüntüler, hayal kırıklıkları, pişmanlıklar, korkular ve kahramanlıklar saklıdır. Bir mezar taşında şöyle bir ibare yer almaktaymış;
Eğer hayatın bu kadar kısa olduğunu bilseydim, hiçbirşeyi bu kadar uzatmazdım...
Mezarlar ve ölenin baş kısmına konan mezar taşları, konumları, şekilleri ve yazıları vasıtasıyla inşa edildikleri döneme ait topluluklar, kimlikler, meslekler, değerler, statüler ve inançlar hakkında bilgiler sunarlar.
Osmanlı zamanında mezar taşları, kadın ve erkek mezar taşı olarak ayrılırmış. Kadın mezar taşlarında başlık bulunmazken, erkek mezar taşlarında ise mutlaka bir başlık bulunurmuş.
Kadın mezar taşlarında olmayan başlık yerine, mezar taşlarına çiçekler, meyveler, servi ağacı ve dallar motif olarak işlenirmiş.
Kadın mezar taşlarında eğer servi içinde servi resmi varsa, o mezarda hamile iken vefat eden bir kadının yattığı anlaşılırmış.
Erkek mezar taşlarındaki başlıklar, çoğu zaman mezarda yatan kişinin dünyadaki mesleğini yansıtırmış. Eğer başlıkta bir kavuk varsa o mezar bir sadrazama veya ulema sınıfından birine, fesliyse II. Mahmut sonrasında vefat etmiş bir şahsa ait demekmiş. Zira malum olduğu üzere fes Osmanlıya II. Mahmut zamanında gelmişti.
Öye yandan, cellatlara ait mezarlar dümdüz bırakılır ve mezar taşlarında hiçbir bilgi yer almazmış ki, intikam duygusuyla mezara zarar verilmesin ve celladın geride kalan ailesi bulunup zarar görmesin...
Hülasa, çoğu zaman yanıbaşından sessizce geçip gittiğimiz mezarlıklar, aslında ibret nazarıyla bakılması gereken mekanlar olup, mezar ve mezar taşları da sırlarla dolu bilgiler içeren belleklerdir...
Son söz;
Nasihat olarak size ölüm yeter…
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.