Geçtiğimiz Pazarı Pazartesiye bağlayan gece güzel ülkem gene bir felaketle uyandı. Kahramanmaraş merkezli 10 ilimizi kapsayan ve 9 saat arayla gelen iki büyük depremde onbinlerce bina yıkıldı, binlerce insan yaralandı ve canlar gitti...
Bütün depremlerde olduğu gibi, yıkılan her bina ile birlikte hayaller de yıkıldı ve umutlar sona erdi...
Akşamında şen şakrak vakit geçirilen evlerden eser kalmadı, bacalar tütmez oldu, ocaklar söndü...
Çocuklar anasız, analar çocuksuz, sevenler yarsız kaldı...
Hani Yahya Kemal bir şiirinde "Bir bitmeyecek şevk verirken beste, Bir tel kopar âhenk ebediyyen kesilir.” diyordu ya, işte tıpkı o sözlerdeki gibi, 1 dakikadan birazcık fazla süren bir depremle herşey yerle bir oldu ve ahenk bozuldu...
Bir deprem oldu;
Bütün kabullenilmiş ve alışılmış düzenler değişti,
Bir deprem oldu;
Küsmenin ve kırılmanın ne kadar anlamsız olduğunu bize yeniden hatırlattı,
Bir deprem oldu;
En sevdiğimiz insanların, eşyaların, yemeklerin ve mekanların gelip geçici olduğunu, bütün sevdiklerimizin saniyeler içerisinde kaybedilebileceğini kulaklarımıza fısıldadı,
Bir deprem oldu;
Bizim olduğunu iddia ettiğimiz bedenimize bile malik olmadığımızı, gerçek mülk sahibinin sadece Allah olduğunu bize yeniden haykırdı...
Diğer bir adı zelzele olan deprem, bana hep Kuran'daki Zilzal (Zelzele) süresini hatırlatır
Surede, ansızın bizleri yakalayacak olan şiddetli yer sarsıntısının ardından kıyamet gününde yaşanacak olan sıkıntı ve dehşet verici haller anlatılmakta ve insanların o gün için hazırlık yapmaları gerektiğine dikkat çekilmektedir.
Yaşadığımız depremler her ne kadar kıyameti koparmasa da, o büyük günün hatırlatıcıları ve küçük birer örneği olarak algılanmalıdır.
Kaçınılmaz olarak gelecek O büyük gün yer yarılacak, herkes can derdine düşecek, analar çocuklarını, çocuklar analarını kaybedecek ve hepsi de sersem birer tavuk misali oraya buraya kaçışacaklar. Tıpkı, yaşanılan her depremde olduğu gibi...
Malum olduğu üzere bundan 24 yıl önce de Kocaeli, Sakarya, Yalova ve Düzce illerini kapsayan büyük bir deprem yaşamıştık. O depremde de onbinlerce canımız gitti, ocaklar söndü. Fakat sanırım bu kez çok daha büyük bir depremle ve çok daha zorlu bir sınavla karşı karşıyayız. Deprem esas olarak 10 büyük ilimizde gerçekleşmiş olsa da, tesiri bakımından bütün ülkeyi étkiledi. Söylenenlere göre Cumhuriyet tarihinin en büyük depremini yaşadık. Dolayısıyla, depremin getirdiği yaraların sarılması da o derece uzun sürecek gibi...
Depremden kaçmak mümkün değil, fakat depremin getireceği zararlardan ve acılardan kaçmak, ya da bunları en aza indirmek mümkün. Gevşek zeminlere yerleşim yerleri kurmak yerine sağlam zeminleri imara açarak, Amik Gölü'nü kurutarak havaalanı yapmak yerine daha münasip bir bölgeye havaalanı yaparak, günü kurtarmak için yapılan yollar yerine doğru etüdlere dayalı sağlam yollar yaparak, deprem gibi felaket zamanlarında kullanılabilecek alternatif yollar inşa ederek, büyük küçük demeden herkese deprem bilincini aşılayarak ve daha pek çok yol ve yöntemle depremin yıkıcı etkilerini azaltmak mümkün.
Geçmişte yapılan bütün yanlışlara rağmen, şimdi bize düşen, sivil ya da resmi kurum demeden birlik ve beraberlik halinde bir an önce yaraları sarmaktır. Önemli olan düşmemek değil, düştükten sonra kalkmayı becerebilmektir...
Felaketlerden ders almamak ve çok kolay unutmak gibi bir hastalığımız olsa da, çok şükür ki zor zamanlarda millet olarak kenetlenmeyi başarabiliyoruz. Bunu söylerken pek tabi ki içimizdeki çürük yumurtaları, haysiyetsizleri ve haramzadeleri de unutuyor değiliz.
Kimler mi bunlar?
Aslında bu zavallıları çok iyi tanıyorsunuz. Hani pandemi döneminde 3 kuruşluk maskeleri bize 15 kuruşa satanlar, ekonomik kriz döneminde 1 liralık evlerini 5 liraya satışa çıkaranlar, milletin hayati ve temel ihtiyaçlarını stoklayıp da sonrasında fahiş fiyatlarla satanlar var ya, işte o haysiyetsizler şimdi de depremden nemalanmaya çalışıyorlar. Millet elinde avucunda olanı Allah rızası için ve insanlık namına depremzedelere gönderirken, bu haysiyetsizler ve utanmazlar 100 liralık battaniyelerin fiyatını bir anda 250 liraya çıkartarak ve acil ihtiyaç malzemelerinin fiyatlarında fahiş artışlar yaparak depremden rant sağlamanın peşindeler. Bu tür haberleri duyunca, insan ister istemez "yıkılan binaların altında insanlarla birlikte insanlığın da kaldığını" düşünmeden edemiyor. Allah böylelerini ıslah etsin, ıslah olmayacaklarsa da kahretsin!
Yazımı bitirirken bütün kalbimle diyorum ki;
Allah'ım!
Toprağa sakinlik, havaya yumuşaklık ver...
Enkaz altında kalanlara kuvvet, metanet ve sabır, üstündekilere ise cesaret ver...
Milletimize birlik ve beraberlik, ülkemize selamet ver...
Görünür ve görünmez yardımcılarını bir an önce bize ulaştır...
Senin herşeye gücün yeter...
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.