Takip Et
  • 8 Ağustos 2024, Perşembe

MEDENİYETLERİN BULUŞMA NOKTASI, MARDİN...

Yöreye özgü mimari tarzda inşa edilmiş ve hiçbirinin bir diğerinin güneşini ve yolunu kesmediği evlere sahip yerleşim yerleri bilirim; tıpkı Safranbolu, Beypazarı ve Selçuk'daki Şirince gibi...

Farklı dil, din ve kültüre sahip insanların huzur ve barış içinde beraberce yaşadıkları nice şehirler bilirim; tıpkı Hatay, Kocaeli, Makedonya'daki Üsküp ve pek çok Avrupa şehrinde olduğu gibi...

Fakat öyle bir şehir bilirim ki, saydığım bütün bu özelliklerin hepsine sahip....

Yazımın başlığından da anlayacağınız üzere, her köşesi tarih kokan Güneydoğu'nun eşsiz güzellikteki kadim şehri Mardin'den bahsediyorum...

Kısa bir süre önce bir vesileyle gittiğim bu güzel şehirde, tarihin derinliklerinde bir yolculuktaymışım hissiyle geçirdiğim bir haftayı kaleme almayı kendime bir borç bildim...

Hemen belirtmeliyim ki 'Kartal Yuvası' olarak da tabir edilen 'Eski Mardin' bölgesi, ağırlıklı olarak yazımın konusunu oluşturacaktır. Zira şehrin en hakim tepesindeki Mardin Kalesinin eteklerinde yer alan bu tarihi bölgenin haricinde kalan ve 'Yeni Mardin' diye adlandırılan bölge ile ilgili olarak anlatılabilecek pek fazla bir şey bulunmamakta...

Yazımın derinliklerine inmeden önce, Mardin halkının cana yakınlığını ve misafirperverliğini şimdiye kadar pek az şehirde rastladığımı peşinen söylemem gerekir. Bu şehirde gönül rahatlığı ile herkesten yardım isteyebilir, kapınızı herkese açabilir ve sokakta herkesle sohbet edebilirsiniz...

Sümerler ve Akadlar gibi pek çok millete ev sahipliği yapan ve Mezopotamya’nın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Mardin, kendine has taş evleri, daracık ve merdivenli yokuş sokakları, dilimli kubbeli minareleri, kiliseleri, medreseleri ve daha pek çok tarihi yapısıyla geçmişin tüm izlerini bünyesinde barındıran bir şehir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yer alan ve 'medeniyetlerin buluşma noktası' diye tabir edilen Mardin ili, Diyarbakır, Şanlıurfa, Batman ve Şırnak illerine komşuluk yapmaktadır. Büyükşehir statüsüne sahip olan şehir, yaklaşık 850.000 kişilik bir nüfusu da bünyesinde barındırmakta...

Mardin'i keşfetmenin en güzel yollarından biri, şehrin bol merdivenli dar ve yokuşlu sokaklarında uzun yürüyüşler yapmak, 'abbara' denilen kemerli altgeçitlerden geçmek, sokakların arasına gizlenmiş medreseleri, camileri, kiliseleri ve yöreye özgü 'Nahit Taşı denen' sarı kalker taşından yapılmış tarihi Mardin evlerini bizzat gezip görmektir. Tepeye doğru tırmandıkça uçsuz bucaksız Mezopotamya Ovasının görüntüsü daha da belirginleşir ve bu eşsiz manzara sizi bulunduğunuz yerden alıp çok uzaklara götürür...

Mardin'de sokaklar dar ve yokuştur dedik ya, işte bu nedenle şehri gezerken sokak aralarında belediyeye ait kadrolu eşekleri sıkça görmeniz mümkün. Öğrendiğime göre, mahalle temizliğinden tutun da, ulaşım ve hamallık görevine kadar pekçok işi üstlenen bu eşekler, yaşlanıp işgöremez hale geldiklerinde belediye tarafından emekliye sevkedilip, ölünceye kadar da kendilerine ayrılan bir mekanda emeklilik hayatı yaşıyorlarmış...

Eski Mardin'in cadde ve sokaklarında gezerken pek çok sabuncu, şarapçı ve gümüşçü dükkanına rastlamanız olağan bir durum. Eşek sütünden tutun da yöreye özgü 'bıttım' denilen bitkiden ve daha pek çok doğal üründen yapılmış rengarenk sabunların satıldığı dükkanların önünden geçerken burnunuza gelen aromatik kokular adeta sizi mest eder. Son zamanlarda azınlıkta kalmış olsalar bile yörede halen varlıklarını koruyan Süryaniler'e ait olan şarap ve çörekleri satan dükkanlar da oldukça rağbet gören yerlerden. Bütün bunların yanında, Mardin'deki dükkanlar içerisinde en pırıltılı ve şaşalı vitrinlere sahip olanların, yöreye özgü 'telkari' denilen el işi gümüş ürünlerini satan dükkanlar olduğunu söyleyebilirim. Öğrendiğime göre, Mardine gelip bu dükkanlardan herhangi bir gümüş takı satınalmadan evine dönen neredeyse hiç kimse yok gibiymiş...

Mardin'in sokaklarında gezmek zevkli olduğu kadar da yorucudur. İşte böylesi durumlarda ihtiyacınız olan tek şey, Mezapotamya'ya bakan teraslardaki kafelerden birinde mola verip bir bardak çayı zevkle yudumlamaktır. Garsondan çay istediğinizde ise "Kaçak mı, yerli mi" sorusuna muhatap olacağınızı da sakın unutmayın. Zira pek çok doğu ve güneydoğu ilinde olduğu gibi, Mardin'de çay kaçak çaydan demlenir...

Mardin'de bulunduğum süre içerisinde şehrin sadece zengin tarihinden değil, şehirde var olan etnik grupların ve farklı düşüncelerin birarada kardeşçe yaşamalarından da çok etkilendim. Kürt, Türk, Ermeni ve Araplardan oluşan Müslüman, Hristiyan ve Süryani halk aynı köy, kasaba ve şehri beraberce paylaşıyorlardı. Mardin'in Mardin oluşunda her dil, din, kültür ve ırktan olanların payının olduğunu öğrendim. Mesela Mardin'deki gümüş tel işçiliğini asıl yapanlar ve bunu başkalarına öğretenler Süryanilermiş. Yine 18. ve 19. yüzyıllarda yaşıyan Lole Serkiz Gizo, Mardin ve civarında çok sayıdaki kamu binasını yapan ve sivil anıtsal yapıları Mardin'e kazandıran Ermeni kökenli büyük bir mimarmış...

Yazımın sonunda Mardin'e geldiğinizde görmeniz gereken yerlerin kısa bir özetini vermek istiyorum. Bu yerlerin bazıları Mardin Merkezde olmasalar da aynı kültürün ürünleri olduklarını bilmenizi isterim.

1. Kasımiye ve Zinciriye Medreseleri

2. Mardin Müzesi

3. Deyrulzafaran Manastırı

4. Ulu Cami

5. Dara Antik Kenti

6. Mor Gabtiel Manastırı

7. Mor Yakup Manastırı

8. Beyazsu

9. Hatuniye Medresesi

10. Latifiye Camii

11. Şehidiye Camii ve Medresesi

12. Tarihi Midyat evleri

13. Şeyh Çabuk Camii

...

Belirtmek isterim ki özetini verdiğim yerler haricinde daha pek çok mekan ve eser bulunmakta ve hepsi de ayrı ayrı hikaye ve yaşanmışlıklar barındırmakta...

Yazımızı Mardin için söylenen şu güzel sözle bitirelim;

Gündüz seyranlık, gece gerdanlık...

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.