Değerli Okurlarım,
Bu hafta, insanın hem dünyada hem de ahirette mahvolmasına sebep olan, servet ve şöhret düşkünlüğü hakkında konuşalım istiyorum. Çünkü, bu iki şeye olan hırs, bir insanın felaketine yol açmaya yeter de artar bile.
Yaratılış itibarıyla "nefis" sahibi olan insan, nefsin isteklerine karşı çok zayıf bir varlıktır. Diğer dinlerde olduğu gibi, bizim dinimizde de "öldürmeden, nefse hakim olmak" tavsiye edilmektedir. Aksi taktirde, insan nefsin elinde oyuncak olur ve hem dünyasını, hem de ahiretini perişan eder.
İnsanoğlunun gözü hep kendinde olmayanlardadır. Yüksek makamlar ve kendinden daha zengin olanların varlıkları, çoğu insana çok cazip gelir.
Allah rızası için azimle çalışmak yerine, hırs yaparak, makam ve mal için insanın kendisini ve çevresini paralaması çok tehlikeli bir yoldur.
"Sonu gelmeyen aşırı istek ve tutku" manasına gelen hırs, fiziksel ve ruhsal açıdan kişiye zarar verdiği gibi, toplumsal düzen üzerinde de yıkıcı etkilere sahiptir.
Değerli okurlarım,
Bu noktada, size hırsla ilgili bir anekdot sunmak istiyorum;
Hırs, kelimesi Arapçadaki "harese" kelimesinden türemiştir. Harese kelimesi ise, çöllerde yaşayan develerin başına gelen bir hadisenin adıdır.
Çöl gemileri olarak nitelendirilen develer, üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürüyebilecek kadar dayanıklıdırlar. Bu hayvanların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken, devenin ağzında yaralar açar ve o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca, bu tat devenin daha da çok hoşuna gider. Böylece dikeni yedikçe ağzı kanar, kanadıkça da yemeğe devam eder. Bir türlü kendi kanına doyamaz ve eğer engel olunmazsa kan kaybından ölür gider. İşte bu hadiseye "harese" denir.
Kıymetli dostlarım,
Devenin hayatına mal olan diken gibi, hırs ta insanın hayatını mahveder.
Aslında, çok arzuladığımız makamlar ile sahip olmak istediğimiz zenginliklerin hep iyi yönlerini görmek yerine, dezavantajlı ve riskli yönlerini de bilmemiz gerekir.
Zirvelere çıktıkça rüzgarların gücü artar ve yalnızlaşırsın. Etrafındaki kuru kalabalık ve şakşakçıların çoğunun senin gerçek dostların olmadığını anlamaya başlarsın. Aslında, bunların çoğu yolda bulduklarındır. O yoldan geçen senin yerine bir başkası olsa da, bu tür insanlar yoldan geçen herkesin peşinden gitmeye zaten hazırdırlar. Onlar seni değil, makamını ve paranı seven menfaatçilerdir.
Şayet terketmemişsen, yola çıkarken yanında olanlar senin gerçek dostların ve en güveneceğin insanlardır. Yolda değişmemişlerse, bu dostlarını terketme. Bu nedenle, "Yola çıkarken yanında olanları, yolda bulduklarınla asla değiştirme" denilmiştir.
Öte yandan, hatırda tutmamız gereken bir başka husus, neyin peşinde koştuğumuzun farkında olmaktır. Öncelikle kendimizi bilmek, ve daha sonra da elde etmek istediğimiz makam ve maddi varlıkları iyi tanımamız şarttır. Yoksa, kör bir adamın pilot olmak için hırslanması gibi abes bir durumla karşı karşıya kalırız.
Sevgili Dostlarım,
Az da olsa, kazancımızın helal olmasına dikkat etmemiz lazım. Başkalarının, kul hakkı yiyerek, helal-haram demeden elde ettiği zenginlik bize cazip gelmemelidir. Zira, haram yoldan elde edilen her mal, insanın Cehennemdeki ateşini artıran odundur. Haram yoldan elde edilen zenginlikle yaşamak yerine, helal yoldan kazanılan az miktardaki kazançla sürdürülen hayat, hiç şüphesizki daha şereflidir.
Cennetle müjdelenen Sa’d bin Ebi Vakkas’ın,
“Ya Resulallah, dualarımın kabul olması için bana dua et.” demesi üzerine, Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyururlar:
“Yediklerin helâlden olsun. Helâl yiyenin duası makbuldür. Allah’a yemin ederim ki, kişinin haram lokma yediğinde kırk gün duası kabul olmaz. Eti, haksız yoldan ve faizden meydana gelen kimseye ateş daha lâyıktır.” (Muhtasar İbni Kesir, I/149)
Değerli dostlarım,
Sözün özü şu;
Hakedilmeyen ve layık olunmayan hiçbir makam ve mal helal değildir. Hakettiğinizi düşündüğünüz makam ve mallar için bile hırs yapmak yanlışken, layık olmadığınız makamlar ve haketmediğiniz mallar için hırs yapmak, iki cihanda da perişan olmanız için yeter de artar.
Unutmayın;
Yüksek tepelerde hem yılana, hem kuşa rastlayabilirsiniz. Biri sürünerek, öteki uçarak yükselmiştir.
Makamlar insanlara değil, insanlar makamlara şeref kazandırır. Makamlar, ancak hizmet etme yerleridir.
Dünyanın en önemli şeyi, insanın kendi kendisi olmayı bilmesidir. İnsanı soylu kılan, makam ve zenginliği değil, kişiliğini korumayı ve kendine özgü yaşamayı başarmasıdır.
Muhabbetle kalın sevgili okurlarım...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.