Ne yazık ki, koronavirüs belası halen hayatımızı tehdit etmeye devam ediyor.
Malum felaketin üstesinden gelebilmek için, devletin öncülüğünde herkes elinden geldiğince mücadelesini veriyor. Neredeyse her gün bir yenisi eklenen tedbirler sayesinde de, çok şükür ki virüsün yayılma hızı nispeten yavaşlama eğiliminde.
Virüse karşı alınan tedbirler pek çok vatandaşımızı memnun etmekte olsa bile, yasaklar yüzünden ekonomik sıkıntıya düşenlerin mevcut tablodan pek de hoşnut olmadıkları da bir gerçektir. Malum olduğu üzere, süreç içerisinde oldukça önemli sayıdaki vatandaşımız işlerini yapamaz hale gelmiş ve hatta mevcut işlerini kaybetmişlerdir.
Öte yandan, ortaya çıkan ekonomik sıkıntılarla beraber, uzun zamandır devam etmekte olan yasaklar ve belirsizlik, halkın psikolojisi üzerinde de olumsuz yönde etkiler göstermeye başladı.
İşte, insanların sabırlarının tükenmeye başladığı böylesi kritik durumlarda, devlet uygulamalarının yerinde ve hatasız olması hususu büyük önem arz etmektedir. Aksi taktirde, alınacak hatalı bir kararın maliyeti çok ağır olabilecek ve iyi niyetle sürdürülen mücadele zarar görebilecektir. Böylesi durumlarda toplum psikolojisini göz önüne almanın son derece önemli olduğunu da belirtmem lazım gelir.
Ben şahsen, içinde bulunulan süreçte devleti yöneten hiçbir şahsın iyi niyetten yoksun olabileceğine inanmayanlardanım.
Hal böyle iken, devlet tarafından devreye sokulan uygulamalar, malesef her zaman umulduğu gibi sonuçlanmamaktadır. Yani, bazen kaş yapalım derken göz çıkarılabilmektedir...
Bunun en bariz örneğini iki hafta önceki Cuma gecesinde yaşadık. Yetkililer, hafta sonu için uygulama kararı aldıkları sokağa çıkma yasağını, yasağa sadece birkaç saat kala ilan edince olanlar oldu. Kararı duyan sorumsuz vatandaşlarımız aynı anda marketlere hücum ettiler ve böylece haftalardır titizlikle uygulanan sosyal mesafe kuralı devre dışı kalıverdi. Bu durum, azalmış olan virüsün bulaşma ihtimalini de neredeyse zirveye taşımış oldu.
İşin özeti, virüsün bulaşmasını önleme ya da etkisini azaltma hususunda iyi niyetle alınan bir karar, beklenmedik bir durumla sonuçlanmış ve şimdi hikayesini anlatacağım "Kobra Etkisi" oluşmuştu.
Kobra etkisi, adını Hindistan'ın İngiliz sömürgesi olduğu dönemde yaşanan bir olaydan alır ki, hikaye aynen şöyledir:
"Başkent Delhi'de zehirli kobraların sayısı artmış, insan hayatını tehlikeye sokacak hale gelmişken ve bir çok ölüm vakasının sebebi kobra zehri olmuşken İngiliz yönetiminin aklına parlak bir fikir gelir.
Yönetim, aç ve yoksul olan insanlara bir duyuru yayınlayacak ve yakalanıp teslim edilen her bir kobra yılanı için ödeme yapacaktır.
Fikir, oldukça olumlu karşılanmış ve uygulamaya konmuştur. Başlarda etkili gibi görünen uygulama daha sonra tuhaf bir hal alacaktır.
Şehirde irili ufaklı onlarca kobra çiftliği oluşmuştur. İnsanlar bir gelir kapısı olarak gördüğü kobra avcılığını, yetiştirip satma şekline uyarlamıştır.
Çiftliklerde yetiştirilen binlerce kobra, yönetime "Yakaladık" diyerek satılır.
İngiliz Hükümeti'nin bunu geç fark etmesi nedeniyle, kısa sürede şehirde beklenenin aksine binlerce yılan peydah olmuştur.
Uygulamanın kaldırılmasıyla Hintliler, yetiştirdikleri kobraların artık para etmemesi nedeniyle tamamını salarlar.
Bir kaç gün içerisinde sokaklar eskiye oranla kat be kat fazla zehirli kobrayla dolar taşar. Kobra nüfusu ciddi sayıda artmış ve ilk duruma göre çok kötü bir hal almıştır."
Bu sebeple, o günden bugüne ne zaman bir müdahale sonucunda mevcut durumdan daha kötü bir durumla karşılaşılırsa, "Kobra Etkisi" deyimi kullanılır.
Kobra etkisi, kötü giden bir şeyi düzeltmek için yapılan bir eylem sonucunda, durumun daha da içinden çıkılamaz bir hale gelmesidir.
Hikayesiyle beraber anlatmış olduğum olaylı sokağa çıkma yasağı hadisesi sonrasında, malum virüsün yayılımı konusunda gerçekten büyük risk oluşmuştu. İstemeden de olsa bu riske sebep olan İçişleri Bakanı, bu hadise sebebiyle onurlu bir davranış sergileyerek istifa etmiş ve ancak Cumhurbaşkanımızın bu istifayı kabul etmemesi sonrasında koltuğunda kalabilmişti.
Anlatmış olduğum bu hadiseler bütününden çıkarılması gereken çok önemli dersler olduğunu düşünmekteyim;
Birinci ders;
Toplumsal konularla ilgili karar alıcı konumunda bulunan kişilerin, kararlarını alırlarken toplum psikolojisini de göz önünde bulundurmaları bir zarurettir. Aksi taktirde, iyi niyetle çıkılan yolda umulmadık sonuçlarla karşılaşmak muhtemeldir.
İkinci ders;
İstemeyerek de olsa hatalı bir uygulamaya sebebiyet vermenin bir maliyeti olmalıdır ve yapılan hatanın kabulü erdemliliktir.
Sayın İçişleri Bakanımız da istifa ederek bu erdemlilik örneğini bize göstermiştir.
Üçüncü ders;
Bir hata başka bir hata ile telafi edilemez.
Söz konusu bakanımızın istifasını kabul etmeyen Cumhurbaşkanımız, büyük bir devlet adamlığı ve bilgelik göstermiştir.
Zira, içinde bulunduğumuz günler, virüsle mücadele konusunda önemli sorumlulukları bulunan İçişleri Bakanlığı gibi stratejik bir makamın el değiştirmesine müsait olan günler değildir. Bu makamda bugünlerde yapılacak bir değişikliğin faturasının çok ağır olması kaçınılmazdır. Bu gerçekliği gören Cumhurbaşkanımız, zannımca bu sebeple sayın bakanın istifasını kabul etmemiştir.
Son söz;
“Politikacı gelecek seçimleri, devlet adamı ise gelecek nesilleri düşünür"
(James Freeman Clarke)
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.