Dünyada herşey değişiyor; toplumlar değişiyor, insanlar değişiyor, iklimler değişiyor, iktidarlar değişiyor vs.
Ama bizde bir zihniyet ve o zihniyete mensup bir kesim var ki, asırlar geçse de zerrece değişmiyor. Değişime karşı gösterdikleri muhteşem direnç sebebiyle bu güruha belki de madalya takmak lazım amma, değişmemekte ısrar ettikleri şey vatan hainliği veya vatana düşman olanlarla işbirliği olunca iş değişiyor. Bu durumda bırakınız madalya takmayı, bunlara bir araba sopa atsanız az gelir...
Kimlerden mi bahsediyorum?
İktidarı düşürme pahasına vatanı düşürmeye razı olan müptezellerden...
Tarih sahnesinde pek çok defa izlediğimiz bu zavallılar, Osman Kavala'nın serbest bırakılması için yayınladıkları ortak bildiriyle Türkiye Cumhuriyeti Devletine racon kesmeye kalkan büyükelçilere verdikleri destekle bir kez daha kendilerini gösterdiler. Bu gafiller, ülkemizin içişlerini ilgilendiren bir konuda bize posta koymaya kalkanlara çanak tutup destek oldular.
Bilirsiniz, Türkçemizde "Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsine tükürdüğüm cinsine çeker" diye bir söz var. Bu söz, sanki tam da bahsi geçen zihniyet için söylenmiş gibi. Ne yapsan ne etsen bu zihniyettekilerin kafalarında var olan taşlaşmış fikirleri değiştirmek mümkün olmuyor.
Kısacası, tıpkı şu yaşanmış hikayede olduğu gibi, kırk yıllık Kani, olmuyor Yani...
Bir ara devrin tanınmış sadrazamlarından Hekimoğlu Ali Paşa'nın yolu Tokat’a düşmüş ve şair olan Kânî de “fırsat bu fırsatdır” diyerek yazmış olduğu bir kasideyi Paşaya takdim etmiş. Paşa şiirden anlayan biri olduğundan bu gencin sahip olduğu yeteneği farketmiş ve onu beraberinde İstanbul’a götürmüş.
İstanbul’da çeşitli memuriyetlerde vazife alan Kânî, daha sonraları İstanbul dışındaki pek çok yerde yüksek rütbeli beylerin katipliğini yapmış. Bu görevlerin birinde Bükreş’te iken gönlünü Hrıstiyan bir güzele kaptırmış.
Şairimiz bu güzel ve genç kıza evlenme teklifi yapmaya karar vermiş ve bir fırsatını bulup mevzuya girmiş.
Böyle bir teklifi öteden beri bekliyen Hristiyan güzel, aslında kendisinin de sevdiği adamın teklifini kabul için bir şart öne sürer. O da, kendisi gibi Kâni’nin de Hrıstiyan olmasıydı…
Bu şartın imkansızlığını bilen şairimiz, biraz da mizahla karışık işte o meşhur sözü söyledi; “Kırk yıllık Kâni, olur mu Yani”
“Yani” Osmanlı’da gayri-müslim tebaa arasında yaygın olarak kullanılan bir erkek ismidir. Şairimiz demek istiyor ki, “40 yıldan beri Müslümanlık’tan ayrılmayan Kâni, bu saatten sonra din değiştirip, Yani olmaz”
Tıpkı bu hikayede olduğu gibi, bizdeki malum zihniyet, bırakınız kırk yılı, yüzyıllardır asıllarını değiştirmiyor. Kısacası, zaman değişse de fıtrat değişmiyor...
Tarihçi Murat Bardakçı büyükelçi krizinde Türkiye yerine hadsiz büyükelçilerden yana tavır alan bu hain güruh için, "İflâh olmaz bir genetik illet" tabirini kullanıyor.
Bardakçı, bu zihniyetin yediği herzelerin yeni olmadığını da 1905 yılında Sultan Abdülhamit'e düzenlenen bombalı saldırıyı örnek vererek anlatıyor;
"İstanbul’da 1905’in 21 Temmuz’unda Sultan Abdülhamid Cuma selamlığı için Yıldız Camii’ne gittiği sırada camiin önünde bir bomba patlamış, hükümdar zarar görmemiş ama 26 kişi hayatından olmuş. Terörün arkasında Ermeni komitacıların bulunduğu ve taşeronluğu da Charles-Edouard Joris adında bir Belçikalı’nın yaptığı ortaya çıkmıştı. Joris yakalandı, sivil bir mahkemede idama mahkum edildi. Fakat Avrupalı büyükelçiler “Asamazsınız!” diye bastırdılar ve terorist serbest bırakılıp Avrupa’ya gönderildi"
Anlattığımız malum olayda Abdülhamit'in suikastten sağ olarak kurtulmasını hazmedemeyenlerden biri de Tevfik Fikret'di. Olay hakkında yazmış olduğu şiirde suikastçıyı överek;
Ey şanlı avcı, tuzağını boşuna kurmadın!
Attın...ama yazık ki, yazıklar ki vuramadın! demiştir.
Yani vatandaşı olduğu memleketin hükümdarının canını almaya çalışanlara “şanlı avcı” diye hitap edecek kadar rezilleşebilmiştir.
Bardakçı'nın dediğine göre, Fikret, suikast teşebbüsünü alkışlamada tek başına kalmayacak, tarihçi Ahmed Refik de daha sonra aynı teröristler hakkında “Osmanlı milletini Abdülhamid zulmünden kurtarmak için bu hareket-i kahramânenin (kahraman hareketin) Ermeni vatandaşlarımız tarafından icra olunduğu anlaşıldı” diye yazacaktı...
Geldiğimiz noktada değişen birşey yok. Aynı zihniyet ve gen hiç değişmeden ihanetini sürdürmekte. Zarar gören Türkiye oluyormuş, umurlarında bile değil. Bu hainler, büyükelçilerin hadsiz çıkışını iktidardan kurtuluş vesilesi olarak görüyor ve krizi sona erdiren beyanat hakkında da, “Geri adım atmadılar, iktidar herşeyi yedi, yuttu ve sineye çekti” diyerek ihanet çizgilerini bozmuyorlardı.
Sonuç mu;
Genetiği bozulmuş bu zihniyetin düzeltilmesi ve iflah olması asla mümkün görünmüyor.
Toprak temizlesin inşallah...
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.