Takip Et
  • 10 Nisan 2025, Perşembe

YAZIK OLUYOR BU ÜLKEYE...

Malumunuz olduğu üzere, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu (en başta yolsuzluk olmak üzere) pek çok suça karıştığı iddiası ile tutuklanarak hapse atıldı. O günden beri ülkenin değişmeyen ana gündem maddesi olan bu hadise, nedense birtakım Avrupa ülkelerinin de sıklıkla gündemini işgal etmekte. Bir başka deyişle, Türkiye'nin derdi birilerini germiş durumda...

İmamoğlu'nun İstanbul gibi metropolitan bir şehrin belediye başkanı olması, mensubu olduğu siyasi partinin sanki başkanıymış gibi davranışlar sergilemesi, daha ortada fol yok yumurta yokken seçilmiş cumhurbaşkanı pozlarına girmesi, en önemlisi de tutuklama kararının üniversite diplomasının iptali sonrasına denk gelmesi gibi pek çok husus, kamuoyunun ilgisini bu hadiseye yöneltmiş durumda...

Öte yandan, Sayın İmamoğlu'nun mensubu bulunduğu partinin halkı kışkırtan ölçüsüz tepkileri de konunun gündemde kalmasındaki temel etkenlerden birini oluşturmakta. Ana muhalefet partisinin lider, yönetici ve milletvekillerinin halkı sokağa dökmeye yönelik tavır ve sözleri, milli ekonomiyi baltalayıcı boykot çağrıları, kamu görevi yapan polislere, valilere, siyasilere, emniyet müdürlerine ve hatta toplumun bir kesimine karşı tahrikkar ve tehditkar söz ve davranışlarının bir türlü sonu gelmiyor. Hatta söz ve tavırlarında o kadar ileri gidiyorlar ki, bazı ülkelere ve yabancı partilere bile posta koyma ve aba altından sopa gösterme cesaretini gösterebiliyorlar. Vardır bir bildikleri ya da güvendikleri diyelim, susalım...

Herşey Kılıçdaroğlunun sonunu getiren ve şaibeli olduğu iddia edilen kurultayla başladı. İddialara göre, söz konusu kurultayda İmamoğlu'nun bilgisi dahilinde ve İBB imkanları kullanılarak delegelere para, telefon ve hatta evler dağıtılmış, bu suretle de Özgür Özel partisinin genel başkanı seçilmişti...

Özgür Özel genel başkan seçilmesine seçilmişti, fakat parti içerisindeki asıl ağırlığın İmamoğlundan yana olmasından hiç de hoşnut görünmüyordu. Bu nedenle çok geçmeden birşeyler yapmalı, kendisini rahatsız eden bu duruma karşı bir çözüm bulmalıydı...

Bu sırada İmamoğlu cephesinde de çoktan kazan kaynamaya başlamıştı. Duyumlara göre, şaibeli kurultayda dağıttığı hediyeler, İBB'deki yolsuzluk iddiaları, belediye şirketlerindeki şüpheli para trafiği, terör örgütleriyle bağlantılar ve daha pek çok sebeple savcılar Onun hakkında fezleke hazırlığındaydı. İmamoğlu bu haberi çoktan almıştı ve bu nedenle O da birşeyler yapmalıydı...

Sonunda aranan kan bulundu...

Daha seçime 3 yıllık bir süre olmasına rağmen bir anda İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanı adaylığı konusu ortaya atıldı ve başta İzmir olmak üzere pek çok şehirde İmamoğlu'nun konuşmacı olduğu programlar düzenlenmeye başlandı. Artık İmamoğlu İstanbulu tamamen unutmuş, tek odağını Cumhurbaşkanlığına vermişti. Bu süreçte mevcut Cumhurbaşkanına tehditler savuruyor, parmak sallıyor ve Ona meydan okuyan söz ve tavırlar sergiliyordu. Hatta hızını alamıyor, Suriye'nin yeniden imarına talip oluyor ve Devlet'in dış politikalarına aykırı olarak İsrail takımlarını İstanbul'a davet edip "Güvenliğinizi ben sağlıyacağım" diyebiliyordu. Ta ki bir sabah polisler Onun kapısına dayanıp, savcılığın gözaltı kararını yüzüne okuyana kadar...

İşte o saatten sonra İmamoğlunun partisinde olağanüstü bir hareketlilik başladı. Halk sokaklara davet edildi, gösteriler düzenlendi, boykot çağrıları yapıldı, kamu görevlileri tehdit edildi, imza kampanyaları düzenlendi, İmamoğlunun Cumhurbaşkanlığı için yalnızca Onun katıldığı sözde Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı ve bu seçim sonucu Parti meclisinde onaylandı. Bu seçimlere CHP'li seçmenlerin yanısıra, mevcut hükümetten ve Tayyip Erdoğan'dan hoşnut olmayan başka partililerden da destekler verildi.

Öte yandan, bütün bunların yanında Özgür Özel'in yapması gereken bir şey daha vardı; o da, şaibeli kutultayın şaibesini ortadan kaldırıp partiye muhtemel kayyum atanmasının önünü kesmekti. Bunun için de baskın bir kurultay düzenledi ve tek aday olarak girdiği seçim sonucunda hem liderliğini perçinledi, hem İmamoğlunun gölgesinden kurtuldu hem de partisine kayyum atanmasını önledi. Hiç şüphesiz ki söz konusu kurultaya tek başkan adayı olarak katılıp seçimi kazanmasındaki en önemli etken gene İmamoğlu olmuştu; fakat bu defa doğrudan değil dolaylı bir yardım ile bunu başarmıştı...

İşin özeti, bütün yaşananlardan en karlı çıkan kişi hiç şüphesiz ki Özgür Özel olmuştu. Her ne kadar İmamoğlu'nun hapse atılmasına şiddetle karşı çıkıyormuş gibi görünse de, aslında alttan alttan bu duruma sevindiğine adım gibi eminim. Zira İmamoğlunun yargılanıp hüküm giymesi durumunda sırtındaki bir kamburdan kurtulmuş, fakat Onun sözde mağduriyetinden de nemalanmış olacaktı. Hatta bunun daha fazlası, 3 yıl sonra yapılacak seçimlerde rakipsiz olarak CHP'nin cumhurbaşkanı adayı olmasının yolu sonuna kadar açılmıştı. Kısacası, Özgür Özel liderliğindeki CHP İmamoğlu'nun etinden sütünden ve herşeyinden yararlanmayı bilmişti...

Peki, Sayın Özel ve partisi İmamoğlu hadisesinden oldukça karlı çıkarken, kim ya da kimler kaybetmişti?

Kaybedenlerin en başında İmamoğlu vardı. Her ne kadar CHP tarafından daha şimdiden cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilmiş olsa bile, muhtemeldir ki yargılama sonucunda hüküm giyecek ve Cumhurbaşkanlığı adaylığı mümkün olamayacak. Kaldı ki diplomadan kaynaklı bir engeli halihazırda zaten mevcut. Bana göre, cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası bu ülkede İmamoğlu diye bir siyasetçi olmayacak...

Yaşanan hadiselerin en büyük kaybedeni ise Türkiye olmuştur. Bir partinin iç çekişmesi ve sorunları sebebiyle ortaya konan senaryo ülkemizin itibar kaybı, yüzlerce gencin tutuklanması ve dolayısıyla geleceklerinin kararması, en nihayetinde de demokrasimizin yara almasıyla sonuçlanmıştır. Kısacası adalet arama ve sorun çözme bahanesiyle yola çıkanlar, ne yazık ki çok daha büyük sorunlara imza atmış durumdalar...

Siyasi ve şahsi çekişmeler yüzünden ülkemizin zarar görmediği günlere kavuşmak dileği ile;

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.