Değerli Dostlarım,
Eşitlik ve adalet kavramları, genellikle beraber anıldıkları halde, anlamlarına uygun kullanılmadıkları için sık sık tartışma konusu olan iki kavramdır. Bu nedenle de, eşitlikten bahsedilmesi gereken yerde adaletten, adaletten basedilmesi gereken yerde de eşitlikten bahsedildiğine çokça şahit oluruz.
İşte tam da bu sebeple, bu haftaki yazımın konusunu, "Eşitlik ve Adalet" mevzusuna ayırdım.
Eşitlik kavramı, sağlanan hak ve olanaklar bakımından bir fark olmayışı ifade eder. Fakat adalet bambaşka birşeydir; hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi manasına gelir.
Eşitlikte, herkesin aynı konumda olması gayesi vardır ve "her eşitlikte adalet vardır" demek doğru değildir. Bunun tersi olarak ta, "her adil olan eşittir" denilemez. Bazı eşitlikler adalet sayılsa da, yine bazı eşitlikler vardır ki adalet değil tam tersine zulümdür. Bazen de adalet için, eşit davranmamak gereklidir. O halde, her eşitlik adalet olmadığına göre, tercihimiz hep adaletten yana olmalıdır.
Bu konuyla ilgili olarak, tarihimizde yaşanmış şu gerçek hikaye çok manidardır:
Süleymaniye Camiinin yapımında birçok taş yontma ustası çalışmakta ve Mimar Sinan bu ustalara eşit ücret yerine farklı ücretler takdir etmektedir. Kendilerine bazılarından daha az ücret ödendiğini farkeden ustalar, soluğu sarayda Padişah Kanuni Sultan Süleyman'ın kapısında alırlar ve Mimar Sinan’ı “kendilerine eşit davranmıyor” diye şikâyet ederler. Sultan Süleyman, Mimar Sinan’ı çağırıp “Hayrola mimar, hakkında şikâyet var. İşçilere eşit davranmayıp, adam kayırıyormuşsun, bir kısmına az, bir kısmına çok ücret veriyormuşsun” deyince, Mimar Sinan, "haksızlık değil, bizzat hakkı tahakkuk ettirdiğini" yani adaletli davrandığını söyler. Sultanı da, işçilerin yanına yakın bir çadıra davet eder ve onların nasıl çalıştıklarını görmelerini ister. Padişah gelince de, işçilerin her birinin vurduğu çekiç darbelerini sayar ve işçilere, vurdukları çekiç oranına göre ücret verir. Bu uygulama Padişahın çok hoşuna gider ve Mimar Sinan padişahın takdirine mazhar olur.
Eşitlikte hayat yoktur. Hayat, adalet üzerine inşa edilmiştir. Herkesin boyu uzun olsaydı, herkes beyaz ya da siyah olsaydı, herkes erkek veya kadın olsaydı eşitlik olurdu ama hayat olmazdı.
Değerli Okurlarım,
Gelelim "eşitlik ve adalet" konusundaki en popüler sorunun cevabını beraberce aramaya;
Kadın ve erkek eşit midir?
Kadın erkek arasındaki "eşitlik" algısı bir kandırmacadan ibarettir. Çünkü;
Kadın “kadın” olarak ayrı bir değerdir, erkek de “erkek” olarak ayrı bir değerdir. Bu iki varlık birbirine muhtaçtır ve biri olmadan diğerinin hiçbir anlamı olmaz.
Kadın ile erkekten hangisinin üstün olduğunu tartışmak kadar abesle iştigal bir konu çok azdır. Allah, kadın-erkek ayırmadan, "En üstün olanınız, Allah`tan en çok sakınanınızdır."
(Hucurât Suresi:13) buyuruyor. Demek ki kadın, insan olarak erkeğe eşittir. Ikisinin yaratılışı da aynıdır. Biri kaliteli, öbürü kalitesiz bir maddeden yaratılmış değildir.
Öte yandan, kadın ve erkek arasındaki biyolojik, sosyal ve kültürel olarak var olan farklılıkların dikkate alınması ve bu suretle de kadın ve erkeğe olan yaklaşımın farklılaştırılması gerekmektedir.
Allah insanları yaratırken, dünyadaki vazifelerine göre özellik vermiştir. Kadını şefkatli, merhametli ve duygusal; erkeği ise sert, kaba ve haşin yaratmıştır. Dolayısıyla, fıtraten naif olan kadına kaldıramayacağı bir yükün yüklenmesinin zulüm olacağını bilmek gerekmektedir.
Kadın-erkek kıyaslamasında kimin kime üstün olduğu, neyi esas aldığınıza bağlı olarak değişir. "Kadın erkeğe güç bakımından eşittir" derseniz kadına haksızlık etmiş olursunuz. "İnsan olmak hasebiyle kadın erkeğe eşittir" derseniz yüzde yüz doğru söylemiş olursunuz. Ama, çocuklarının üzerindeki hak konusunda, kadın erkeğe göre daha üstündür.
Bu nedenle, "Kadın ile erkek eşit midir" sorusu yerine, "kadın ile erkek şu ya da bu açıdan eşit midir" diye sormak en doğrusudur. Bu soruyu hukuki açıdan soruyorsak cevap pek tabi ki "evet" olacaktır.
Sözün özü, kadın-erkek kıyaslamasında mutlak bir eşitlik veya üstünlük sözkonusu olamaz.
Sevgili Okurlarım,
Allah'ın yarattığı varlıklar arasında mutlak eşitlik aranmaz. Bunun yerine makul olan adaleti aramak gerekir. Unutulmamalıdır ki, adaletin gayesi eşitliği sağlamaktır.
Adalet sonsuz bir kavram olduğundan, daha adil olanı bulmak her zaman mümkündür. Adaleti ararken en kolay çözüm yolu, kriterleri baştan belirlemek ve bunlar üzerinde mutabık kalmaktır. Üzerinde hiçbir itirazın kalmadığı bir kural, en adil kuraldır. İşte bu kurala da hukuk denir.
Esen Kalın Değerli Okurlarım...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.