Takip Et

Gazetecilik ve kasaba entelektüelleri

Bu satırları gazetecilik uğruna çok bedeller ödemiş, çok sevdiği gazetecilik mesleğini özgür bir ortamda icra edebilmek için gecesini gündüzüne katmış bir gazeteci ve gazete yöneticisinin ruh haliyle kaleme alıyorum.

“Gazeteciyim, mesleğinize ilgim ve sempatim var” gibi cümleler kuran herkese kutsal insan muamelesi yapmayı şiar edinmiş bir gazetecilik gönüllüsüyüm.

Gazetecinin, yediği her dayağı ve açılan her davayı yeni bir rütbe olarak gören, bu işin meslek değil yaşam biçimi olduğunu düşünen bir basın emekçisiyim.

Anayasa Mahkemesi'nin ifade özgürlüğü kapsamında verdiği ilk kararın muhatabıyım. Küçük bir ilçede kendini kanun adamı sananların saldırılarına göğüs germiş, Anayasa Mahkemesi’nden çıkan bu lehte karar ile onur mücadelesini tescillemiş bir gazeteciyim. İç hukuk yolları ile aşamadığım konuları (Cumhuriyet Savcısının benden şikayetçi olup, bu şikayetine ilişkin soruşturmayı kendisinin yürütmesi ve sonrasına açılan davanın kısa sürede kesinlik sınırının altında ceza ve tazminatlarla sonuçlanması gibi) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıdım ve sonuçlarını bekliyorum.

Mesleğim, pardon, yaşam biçimim gereği; gazeteciliğe ve gazetecilere yapılan haksızlıklara tahammül edemiyorum. Rüştünü ispat etmek için gazetecileri ezmeye kalkan zavallılara da acıyorum.

Gazetelere ve gazetecilere ayar vermeye çalışan kasaba entelektüeli zatı muhteremlerin varlığına şahit olmaktan da büyük üzüntü duyuyorum.

Örnek vereyim;

Karacasu’da, ilçe geliştirme ve koordinasyon toplantıları gerçekleştiriliyor. Bunun ikincisine katılmış ve toplantıya dair yaptığım haberle ilçedeki kurumlar arası sıkıntılara dikkat çekmiştim. Haber birilerini rahatsız etmiş ve ayan beyan gerçekliği nedeniyle tekzip edilmemiş, sadece muhataplarının çocuk gibi şahsıma küsmesi gibi tavırları beraberinde getirmişti.

Aydın’ın diğer ilçelerinde yaşayan okurlarımızdan gelen, “Karacasu Kaymakamı size rüşvet mi veriyor, son zamanlarda oradan çok haber yapar oldunuz?” gibi serzenişlerin verdiği haz ve gaz ile bu toplantının üçüncüsüne de katılma gereği duydum. Yazarımız Cem Ulucan, muhabir kadromuzdan Arif Yılmazoğlu, Karacasu Muhabirimiz Gülay Öztekin ve Karacasulu değerli kardeşim Muhammet Ali Sarıgözlü ile birlikte katıldık.

Toplantının hemen başında söz alan ulaştırma komisyonu adına konuşan, eskiden gazetecilik yaptığını da iddia eden İbrahim Öncü, “Gazeteciler konuları çarpıtıyor. Bu durum yöneticilerimizi üzüyor. Bundan böyle basında yer almasını istediklerimizi yazılı olarak verelim, verdiğimiz gibi bassınlar” gibi bir cümle kurmasın mı?

İlk tepkimizi o an toplantıyı terk etmekle verdik. Öncü’nün sözlerinin kendi özgün düşüncesi olmanın ötesinde ilçedeki yöneticilere yaranma psikolojisi ile sarf edildiğini de mini bir araştırma sonucu öğrendik. İlçede son zamanlarda böyle bir ihtiyacın oluştuğunu da...

O an, Öncü’nün, daha önce bir konu için kendisine soru yönelttiğimde anlattıkları, öz babasının megaloman tutumlarından rahatsızlık duyduğu sözleri aklıma geldi. Bu tutumu çok hoşuma gitmişti. Yöneticilere yaranmak için yukarıda bahsettiğim cümleyi kurmasına da çok üzüldüm.

Northcliffe, “Haber bir yerlerde güç odaklarının örtbas etmeye çalıştığı şeydir, gerisi reklamdır” der. O yüzden bu gelişmeyle gurur duydum.

Karacasu’da gazetecilere ve gazeteciliğe ayar vermeye çalışanlara, “Başına dolu yağan, dünyayı sel götürüyor sanır” atasözü ve Çineli ünsüz bir düşünürün, “İnsanlar yaşadıkları yeri dünyanın merkezi, şahit olduklarını gündemi, düşündüklerini de tek gerçeği” sanır sözleri ile mesaj vermeyi yeğliyorum.

O güzel ilçeyi bu tutumlarınızla kalkındıramaz, sorunlarını etkin bir biçimde çözemez, kültürel değerlerini ve el emeği özgün ürünlerini turizm açısından pazarlayamazsınız. Yöneticilik, Karacasu gönüllülüğü oynar, durursunuz. Biz mi; her harikulade gazetecilik yapmaya devam ederiz. Memleketin her karesi bizim anlayışı ile çalışırız. Karacasu için istifade etmek ya da küçük düşüncelerinize kurban etmeye çalışmak tamamen sizin tercihiniz.

Karacasu’dan verdiğim örneğin çok sayıda benzerini, Aydın’da ve Türkiye’de çok sayıda gazetecinin yaşadığını bilmenin üzüntüsü ile tüm meslektaşlarımın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutlarım. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.