Takip Et

ZEYTİNCİLİĞİMİZ, ENERJİ VE MADEN ŞİRKETLERİ

Önceki gün TBMM’de yasalaşması beklenen “zeytini kamu yararına (!) feda etme yasası” gelen baskılar üzerine geçici olarak ertelendi.

Son yılların tarımla ilgili gündem konularının başında Soma’daki zeytin ve Aydın’ ve Manisa’da jeotermal şirketlerin incir, üzüm ve zeytin katliamı gelmekte. Haliyle bu konu da ilgilenenleri her konuda olduğu gibi yine iki ters kutba ayırdı: Doğa mı? Enerji mi? Tarım mı? Enerji mi?

Ülkemizin enerji ihtiyacının büyük bir bölümünün ithal yoluyla petrol ve doğal gazdan sağlandığı herkesin malumudur. Hiç kimse bu ülkenin parasının ve emeğinin başka bir ülkenin hazinesine gitmesini istemez. Hiç kimse elektriksiz yaşamayı düşünemez. Elektriksiz bir hayatın ilkel yaşam olduğunun herkes bilincinde. Peki, sorun nereden kaynaklanıyor?

Sorunun birinci kaynağı enerji ve maden lobisi; ikincisi ise politikacılar. Para dışında hiçbir kutsalı tanımayan bu lobiler yasaları da tanımadığı gibi politikacıları da kendi kutsallarına alet ederken yukarıda belirttiğimiz ülkenin enerji ve döviz ihtiyacından hareketle, hükûmeti ve milletvekillerini yumuşak karnından vurmaktadırlar. Her çeşit baskıyı mübah görerek lobicilik faaliyetlerini Avrupa ve ABD’ yi kıskandıracak biçimde yapabilmekteler.

 

Zeytin katliamına karşı çıkanlar için Soma olayında en önemli önemli argüman doğa ve çiftçilerin aç kalmaları idi.

Bu konuda sevindirici gelişme, ilgili mahkeme tarafından, termik santral sahasının değiştirilmesi ve sökülen 6 bin altı yüz zeytin ağacını söken firmanın zeytin dikme cezası ile tecziye edilmesi oldu.

Ancak Aydın ve Manisa jeotermal enerji yatırımı faaliyetleri dolayısıyla incir, zeytin ve üzümün bu faaliyet ve sistemlerden an fazla zarar gördüğü illerimiz. Bu illerde üreticinin hakkının savunulması ya bizim gibi kalem sahiplerine ya da çok az üyesi bulunan çevreci örgütlere kalmakta.

Jeotermal enerji santralı yapımcıları ile maden şirketlerinin büyük bir bölümü finans açısından çok üst konumlarda bulundukları için mevcut dernekleri ve lobileri yoluyla yaptıkları yasa dışı işlemleri gizleyebilmekte, yargılamaya aksetmesinin önüne geçebilmekte veya konunun denetçisi durumunda bulunan devlet memurlarını korkutup sindirebilmektedirler.

Kamuoyunda sesleri o kadar gür çıkmaktadır sanki suçlu zeytin, incir ağacı ve üzüm omcaları.

 

Burada birkaç itirazımız olacaktır. Birincisi Soma’dan Alaşehir Alkan’dan hala Aydın ve Manisa’da kanunsuzluk yaparak olayları bu noktaya taşıyan zeytin, incir ve üzüm üreticisi değildir.

İkincisi “Lider ülke Türkiye” hayalinde olanlar samimiyseler zeytin ve zeytinyağı üretimimizde de dünya lideri olmamızı arzu etmelidirler.

Üçüncüsü 165 milyon zeytin ağacı bu ülke için çok değil azdır ve en az 150 milyon zeytin ağacına daha ihtiyacımız bulunmaktadır. Ülkemizde üretilen 180 milyon litre zeytinyağının 70-75 milyon litresi iç piyasada tüketilmektedir ki gıda olarak tüketim ise hala 80 bin tonu bulmamaktadır. Bu da kişi başına tükettiğimiz zeytinyağının yılda bir litre olduğuna işaret etmektedir. Siyasetçiye düşen-eğer gerçekten siyasetçi ise- üretim kaynaklarının yok edilmesini savunmak değil iç tüketimi artırmak ve ihracatı artırmak için yasa ve yönetmelikler çıkarmaktır. Gıda olarak kullanılan diğer yağların sağlığa zararlarından ve zeytinyağı tüketiminin insan sağlığına yararlarından hiç bahsetmeden, hükümetin sigara ve tuza karşı açtığı savaşın yanında ,”sağlık için zeytinyağı tüketin” kampanyası başlatmasını beklemek en doğal hakkımızdır.

2014 yılı içinde değiştirilmek istenen, Ziraat Odalarının tepkileri ve zeytin üreticilerinin direnişi sonrası bu yasa komisyondan geri çekildi.

Şu anda da yine aynı noktadayız. Hükümet bir adım geri attı. Fakat iş bitmedi.

Şuna emin olunuz ki enerji- maden lobisi bu işin peşini bırakmayacak daha aşırı olmak üzere zeytin ve tarımı yok etmeyi amaçlayan yeni bir yasa ile ortaya çıkacaktır. Tabii ki kendileri perde arkasında politikacılar önünde… 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.