Takip Et

19.YÜZYILDA AYDIN VİLAYETİ VE KAZALARINDAN ORTAKÇI’DA TARIMA KISA BİR BAKIŞ -2 (PAMUK VE İNCİR TARIMI)

Günümüzle kıyaslamak açısından, okuyucularımıza Aydın ilinin ve tipik bir kaza olan, Bugünkü Buharkent, Tavas ve Kuyucak ilçelerinin bir bölümünde bulunan Ortakçı’yı da ele alarak 19.yüzyıldaki Aydın Vilayetinin tarımının resmini çizmeye devam ediyoruz:

 

XIX. yüzyılın son çeyreğinde pamuk tarımı oldukça yaygınlaşmış,1882’de tren yolunun gelmesi ile pamuk sevkiyatı kolaylaşmıştır. Pamuk tarımı, yanında pamuk ticaretinin de hızla gelişmesini sağlamıştır. Özellikle yabancı alıcılar ham pamuk alımı için üretim merkezlerinde pamuk alım merkezleri oluşturmaya başlamıştır. Bunun için üreticiden pamuğu alıp kendilerine ulaştıracak ticari zekâya sahip bir kadroya ihtiyaçları vardı. Bu kadro da yerli Rumlardan ve neredeyse çeyrek asırdır kıta Yunanistan’ı ile adalardan göç eden göçmen Yunanlılardan oluşturuldu. Tren istasyonunun bulunduğu her köy ve kasabada olduğu gibi Ortakçı İstasyonunda da İngilizler için pamuk alımı yapan Rumlar mevcuttu. Bu Rumların en tanınmışları Sabuncuoğlu, Pelitçi (Pelis) ve Andon idi.

 

Bu tüccarlar önceleri maliyeti düşürmek için pamuğu istasyon çevresindeki açık alanlarda yaparlarken, pamuk hasat döneminde yağan yağmurlarla pamuk kalitesinin düşmesinden dolayı, pamuğu örtü altına alma ihtiyacı doğmuştur. İstasyon çevresinde XIX. Yüzyılın son yıllarında üç adet pamuk deposu inşa edilmişti.

 

Rum tüccarlar sadece pamuk alım, ödeme ve sevk işlemleri ile uğraşmaktaydılar. Hamaliye işleri ise Türklere kalmaktaydı.

 

XIX. yüzyıl sonları ve XX. yüzyıl başlarında pamuk üretiminde teknik olarak çok fazla ilerleme kaydedilmemiş dekar başına üretilen pamuk miktarları günümüze göre çok düşük kalmış ise de iklimin sağladığı avantaj ile bazı yıllar üretici pamuk tarımından oldukça iyi gelir elde etmiştir.

 

İlk çağda incir ağacı Ege adalarına hatta İtalya’ya kadar yayılmıştı. Ancak Ege Denizi’nin nemli ikliminde kuru incir elde etmek hemen hemen imkânsız idi. Batı Ege ve Aydın inciri “Smyrna inciri” olarak anılmaya başlanmıştı.

 

301 yılında çıkarılan Diocletianus yasasında iki tür incir vardır: Ficus Karcas ile Caricae Pressae. İkinci türün kutulanmış olduğu akla gelmektedir. İmparator Diocletianus’un yasası her iki incirin bir ölçeğinin en çok 4 Denariusa satılabileceğini ön görmektedir (153).

 

İncir tarih boyunca önemli bir tarım ürünün olarak kabul edilmiştir. Şekerin Osmanlı dâhilinde bulunmadığı uzun dönemlerde insanların enerji ihtiyaçları incir, üzüm, bal gibi yüksek şeker içeren tarım ürünlerinden karşılanmakta idi. Osmanlı yönetiminin önemli önceliklerinden birisi de başkent İstanbul’un gıda ihtiyacının karşılanması idi. XV. yüzyıl mühime defterlerinde de İstanbul’un gıda ihtiyacının karşılanmasının önemine şahit olurken, incirin de önemi belirtilmekteydi: Rumeli'den ve İzmir’den İstanbul’un ihtiyacı için gemilerine buğday, üzüm ve incir yükleyip İstanbul’a getirmeyerek Kite ve İznikmid iskelelerinde satan reislerin gemilerine el konulup kendilerinin de hapsedilmeleri.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.