Takip Et
  • 26 Mayıs 2017, Cuma

Türlü, çeşitli gazetecilik!

Türlü, çeşitli deyimi devrin başbakanı Sayın Demirel’e aittir. Bir konuşmasında söylemiş ve ‘Ti..ye’ alınmıştı. Gazeteci ağabeyimiz rahmetli Mete Akyol bu deyimi Milliyet’teki yazılarında manşet olarak kullanmıştı. Ben 1969-1982 yılları arasında 15 yıla yakın bir süre gerek yerel gazetelerde gerekse ulusal basında muhabirlik yaptım. Bundan cesaretle bu köşede zaman zaman gazetecilik üzerine yazıyorum. Senin zamanınla şimdiki zaman aynı mı derseniz elbette ki hayır. Fakat şu var ki teknik ilerlese de insan yapısı değişmiyor. Aradan yarım aşıra yakın zaman geçmiş gene gazeteciler arasında çıkar çatışmaları son hızla devam ediyor. Kokteyl gazeteciliği, yemek gazeteciliği, çıkar ve şantaj gazeteciliği, masa da asparagas gazeteciliği, seçim gazeteciliği (daha doğrusu rant karşılığı aday parlatma gazeteciliği) bizim zamanımızda da vardı, şimdi de maalesef devam etmekte…

Bir de bu mesleğin bir ‘norm’u olmaması.

Doktorun, mühendisin, oto tamir ustasının bir niteliği var. Belirli aşamalardan geçerek oraya geliyorsunuz. Gazetecilik çok zor bir meslek olmasına karşın belirli koşulları yok… Oldum diyen oluyor, tabii ki artık nasıl oluyorsa… Hele akıllı telefonlar çıktığından bu yana herkes gazeteci… Bu da mesleği yozlaştırıyor ve gerçek gazetecinin değerini sıfırlıyor. Zira gazetecilik, en kısa tanımıyla gerçeği aktarma işidir. Toplumun öğrenme ve haber alma hakkına hizmet eder. Gazetecilikte temel işlev, gerçekleri bulup bozmadan, abartmadan, sansürlemeden, hiçbir baskı veya çıkar grubunun etkisi altında kalmadan, objektif bir biçimde kamuoyuna iletmektir.

KAHVEHANELERDEN TOPLANAN ADAMLAR

Bu ilkenin yerine getirilebilmesi, yani gazetecinin gerçeği deforme etmeden kamuoyuna iletebilmesi hiçbir etki altında kalmamasına bağlıdır. Gerçek ile gazetecinin arasına en ufak bir çıkar ilişkisi gidermesi halinde bile ‘Çıkar çatışması’ doğması kaçınılmazdır. Gazeteci böyle bir çatışma halinde hangi tarafta olacaktır? Çıkar ilişkisi içine girdiği tarafta mı, yoksa yalın gerçeğin, objektivitenin yanında mı? Ben bu soruya yanıt vermemeyi tercih ederim. Hiçbir gazeteci arkadaşımın da bu soruya muhatap olmamasını dilerim. Çünkü gazetecilik açısından doğrusu böyle bir ikilemde kalmamaktadır. Zira sorun sadece sizin objektif davranmanız değil, objektif davranacağınız kuşkusunun doğması veya dışarıdan öyle görünmesi bile gazeteciye ve kurumuna büyük zararlar verir. Bugün çoğu kuruluşlar bilhassa belediyeler ve Basın ve Halkla İlişkiler'e bakanların kendilerini göstermek için neredeyse kahvehanelerden adam toplayarak ‘Gazeteci’ adı altında toplantılara götürülüyorlar.

 

Gazeteci kılığına girmiş kişiler! Evet bunların sayısı arttı… Özellikle yemekli toplantılarda hepsi boy gösteriyor. Ama bunlar her yerde artık varlar, Aydın’da, Muğla’da, Denizli’de… Bir habere gidileceğinde tahsis edilen minibüse üç tane gazete muhabiri binerse 13 tane de bunlardan biniyor kucak kucağa gidiyorlar onlar gövde gösterisi yaparken gerçek muhabirin işine de mani oluyorlar. İngiltere’deki The Sun gazetesi, bünyesinde çalıştırmak için editör aradığında, ilanı bir haberin içindeki satırlara gizlermiş. O ilanı görecek kadar dikkatli gazete okuyucularından iyi editör çıkacaklarını bildikleri için. Bizde gazetecilik el ve dil değiştirdi. Ahlaksızların bile yıllarca bu mesleğe emek veren insanlardan daha değerli olduğu bir gazetecilik sistemi oluştu. Onlar gazeteci sayıldı. Kendilerini düzenin mirasçıları sayanlar için kirli mazi kartvizitleri gazeteci olmaları için yeterli neden oldu.

KENDİ ŞÖHRETLERİNİ YARATTI

Toplumsal bozulmanın kapıları öncelikle medyadan açılmıştı. Züppeliğin bu mesleği ele geçirmesinden ve popüler yavşaklığın özne olmasından sonra! Kalbi ve vicdanı kasıklarından yazanlara; eli kalem tutanlardan daha çok değer veren gazetecilik kendi şöhretlerini yarattı.

Kitap okuyanların değil, değerlerin canına okuyanların itibar gördüğü düzeni ürettiler.

Şimdi gazetecilik ilkelerinden bahsediyorlar. Gerçek gazeteciler önce onların soysuzluklarını silkeleyerek fırlatır atar.

Hangi mesleğin içinde olursa olsun, hayatını ucuz yoldan kazananlara zerre kadar saygı ve sevgim yoktur.

Gazeteciliğin son kullanma tarihi yoktu, gazeteciliği kullanma sanatı değer bulduysa, (ki bugün olan budur!) gerçek gazetecilik ancak bit pazarında ve sahaflarda bulunur artık…

Gazetecilikte kaybedilenlerin bir daha kazanılacağını sanmıyorum. Bu meslekte hiçbir umut kalmadığını da görüyorum.

Peki her hafta bu köşede niye mi yazıyorum. Gençlere bir nebze yol gösterebilir miyim çabası içindeyim. O yüzden arada sırada da olsa zaman zaman bu konular da yine yazılarım olacak.

Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.

Yazarın Notu: Fikir ve düşüncelerimizin hiç uyuşacağını ummasam da sayın Mehmet Ali Acar’ın dünkü köşe yazına ben de aynen imzamı atıyor, kendisine sevgilerimi sunuyorum. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.