Takip Et
  • 4 Ocak 2019, Cuma

YENİ YIL, YENİ BAŞLANGIÇ…

Zaman dilimleri belki de bir aldatmacadır. Arkamızda bıraktıklarımızın bizi takip etmeyeceğine olan inancımızdır. Yeniden başlamak mümkün mü? O umudu hep taşırız. Hayatımızın ajandası kapatıyoruz, yeni bir ajandanın ilk sayfalarına not düşüyoruz. Yılbaşı şiirlerinin öykülerinin içinde geçmişin hüznü ile geleceğin sevinci vardır. Ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı; “İnsanlar hayal ettikçe yaşar” diyor. Hayallerinizden hiçbir zaman vazgeçmeyin. ..Umutlarla geleceği karşılamaya çalışın.

Kaybettiğimiz yakınlarımız elbet geçmişi tanımlayan unsurlar arasında yer alır. Onlarsız yeni bir yıl… Tahammül sınavından geçiyoruz çoğu zaman. Eskiden yeni yıl tebrik kartları gönderilirdi, şimdi kaldımı bilmiyorum. Bir metin hazırlıyorsunuz, bir düğmeye basıyorsunuz, böylece bütün arkadaşlarımızın yılbaşını kutlamış oluyorsunuz.

Bireysel ilgi taşımayan girişimler beni ne memnun eder ne de mutlu… Yılın ilk günü ne yaparsanız hep onu yaşarmışsınız. Bu sözün doğruluğunu ispat edenlerden biri ben miyim acaba? Zira benim hep yaptığım rutin ve aynı işlerdir.

Postacıya izin günü ne yapacaksın? Diye sormuşlar, “Şöyle bir mahalleyi dolaşacağım” demiş. Yerleşik yaşarım, yerleşik yaşayanları severim.

Sadece usulden olduğu için değil, içimden geldiği için bir yeni yıl yazısı yazmak istedim. Acısıyla, tatlısıyla, iyisiyle, kötüsüyle, hüznüyle, mutluluğuyla koskoca bir yıl daha geride kaldı. Ancak geride kalan yalnızca koskoca bir yıl değil elbette ki! Olumlu ya da olumsuz yaşadıklarımız geride kaldı. Ne var ki eski yılda yaşadıklarımızın etkisi belki de bir ömür boyu sürecek. Kayıplarımızın, kazançlarımızın etkisi bizi belki de ömür boyu etkileyecek. Ancak kalıcılığını koruyacak olan ve durmadan tekrarlanacak bir şey var ki birileri yine hatalarından ders almayacak. Yaşadıkları olumsuzlukları tekrarlamaya devam edecek. Israrla durmadan… Hep bir yerlerde ve bir şeylere kendilerini “Haklı” çıkarmaya çalışacaklar. Oysaki önemli olan sanırım olaylara büyük pencereden bakabilmek. Yani yaşadıklarımızdan ders alabilmek. Geçmişteki kayıplarımızdan aldığımız dersler, gelecekteki kazançlarımızın temelini oluşturmalı diye düşünüyorum.

Yeni yıllar, yeni umutları da beraberinde getirsin istiyoruz. Ancak farkında olmadan ya da bazen farkına vararak, yaşamımızda yenilikleri istediğimiz halde geçmişe takılıp kalabiliyoruz. Ne için? Kim için? Yalnızca kendi hırsımıza yenik düştüğümüz için. Geri adım atmamak için. Geri adım atınca ya da özeleştiride bulunduğumuzda sanki bu bir zayıflıkmış gibi algılanıyor. Önemli olan insanın özeleştiri yapacak gücü ve cesareti göstermesi “Çok önemli” diye düşünüyorum. Herkesi şapkasını önüne koymaya davet ediyorum. Çünkü siz şapkanızı önünüze kendi isteğinizle koymazsanız, yaşam bir şekilde sizin önünüze koyacak hem de belki hiç hazır olmadığınız biranda.

Geride bıraktığımız yıl içerisinde yaşadıklarımızı değerlendirmek için herkesi biraz sağduyuya davet etmek istiyorum. Yaşamımız ile ilgili fark ettiklerinizi, başkalarıyla paylaşmanız gerekmiyor. Kendinize yüksek sesle paylaşmanız gerekli. Bu bile çok önemli bir değişim. Gelişim ve değişim için sizin öncelikle istemeniz gerekiyor. Değişim olmadan gelişim olmuyor. Önemli olan eksiklerimizin olması değil. Eksikliklerimizin farkında olmamız ve eksikliklerimizi tamamlamaya çalışma çabamız. Peki kaç kişi bunu yapabiliyor? Ya da yapmak için gayret sarf ediyor? Herkes yaşamdan bir şeyler bekliyor. Yaşamda en iyisini hak ettiğini düşünüyor. Ancak hiç soruyor mu kendisine, peki ben yaşama ne veriyorum diye. Bir markete gittiğinizde bile alacağınız bir paket süt için bir bedel öderken, manevi değerlerin neden bedel sizce hazır bir şekilde size gelmesini bekliyorsunuz? Sizce yaşama bir şey vermeden ne alacağımızın beklentisiyle yaşamımızın sonunun gelmesini beklemek hem kendimize hem de yaşama karşı yaptığımız bir haksızlık değil mi?

Birçok kişi birbirinin eksiklerini bulmak için, durmadan, bıkmadan etrafındakilerin yaşamı ile uğraşıyor. Birilerini nasıl aşağıya çekerim diye…

Bu tutum bence bizim toplumuzla özdeşleşmemeli. Biz erdemli yanları ve önemli özellikleri olan bir toplumuz. Birilerinin bastırmaya çalıştığı bize ait güzel özellikleri ve birçok toplumun özendiği yanlarımızı yaşamaktan kendimizi alıkoymamalıyız. Zira toplumlar özellikleriyle diğerleri arasında fark edilir ve sivrilirler. O toplumun özellikleri yaptıklarının ve yapacaklarının da ispatıdır. Günün birinde bu toplumun tanınmaz hale gelmesi demek bizim de tanınmamamız ve yok olmamız anlamına gelir. Bu topluma yabancılaşmaya başladığımızda unutmayalım ki, bizde kendimize yabancılarışırız. Bu satırları okuyan kimilerimiz belki 2018’de biten beraberliklerden, dostluklardan ve iş ortaklıklarını geride bıraktınız. Yazımın girişinde dedim ya, acısıyla ve tatlısıyla bir yıl daha geride kaldı. Ancak önemli olan geçmişi unutmadan, geçmişten öğrendiklerimizle geleceğimizi nasıl yaşayacağımızı şekillendirmek. Biten bir yılın ve kayıplarımızın nedenini iyi değerlendiremezsek gelecekteki kazançlarımızdan olacağımızı da unutmamalıyız. Herkese 2019 yılının en başta sağlık daha sonra ise kayıplarımızın az olduğu, kazançlarımızın daha sonra kayıplarla size hüsrana uğratmayacak kazançlar olmasını diliyorum. Her şey dilediğiniz gibi olsun…

Bu yıla kadar yaşamdan ne bekliyorum ya da yaşam bana ne verdi diyenlerdenseniz; geç kalmış sayılmazsınız. Şimdi ben yaşama ne verdim demenin tam zamanı! Hoşcakalın. Mutlu olun, mutlu ve sağlıklı kalın. Bu arada unutmayın her hoşça kal bir merhabadır aslında. Hoşça kal 2018, Merhaba 2019…

Yazıma Nazım üstadın dizeleriyle son vermek istiyorum;

“ Güzel günler göreceğiz çocuklar

Güneşli günler göreceğiz

Motorları maviliklere süreceğiz

Işıklı maviliklere süreceğiz.”

Hepinize iyi hafta sonları, iyi yıllar diliyorum, sevgili Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.